Küçük, turuncu çiçeklerinden nar ağacı olduğunu tahmin ettiğim ağacın dallarının altından geçerek evin arkasına bakan mutfak kapısına yöneldi.
Bahçe de en az ev kadar büyüktü. İstemsizce, belli aralıklarla dikilmiş olan meyve ağaçlarıyla buluşup dallarından kendi ellerimle bir meyve koparmayı ve kokusunu içime çekmeyi diledim. Her zaman böyle bir evde büyümek istemiştim. Ne yazık ki çocukluğumdaki ev, dar sokakların arasında sıkışıp kalmış, dip dibe dikilmiş, gökyüzünü dahi görmenizi engelleyecek türden apartmanlardan biriydi. Şimdi kirasını ödediğim ev ise, minikliğine rağmen bulunduğu konumdan dolayı bütçemi zorlayan bir evdi. Bulunduğu konumdan kastım, özellikle liseli gençlerin sık sık uğradığı hareketli kafelerin olduğu bir yerde olmasıydı. Yani, bana hiçbir faydası olmayan bir özellikti.
Mutfağın sürgülü kapısı sonuna kadar açıktı. Ege'nin kapıyı açık unutmuş olabileceği şüphesi içime düşünce nefesimi tuttum. Neyse ki mutfağa adımımızı attığımız anda Kadir'in sevecen yüzüyle karşılaştım. Bugün, onu önceki günlerde gördüğümün aksine çok daha spor giyinmişti. Bej rengindeki keten, kısa kollu gömleği esmer tenine çok yakışmıştı. Ege'nin içeri girdiğimizi görünce tezgahın üzerindeki bir poşeti yere indirdi ve alelacele toparlandı.
"Hoş geldin, Ege. Sen de hoş geldin, Vera." dedi Ege'nin hemen arkasından geldiğimi fark edince.
"Hoş bulduk, Kadir. İşlem tamam mı?" Ege göz kırparak Kadir'in yanına, dolapların hemen önünde açık büfe havası veren uzun tezgahın arkasına geçti.
"Bifteği marine ettim. Salça, pirinç, yağ, marul, domates, krema, soğan, nar ekşisi ve içecekler. Eksik olarak attığın bütün listeyi tamamladım."
Kadir ve Ege arasındaki ilişkiyi hala çözemiyordum. İki yakın arkadaş gibi görünmeleri bir yana, Kadir, Ege'nin ayak işlerini yapıyor gibiydi. Ege'yle ikisinin yolları nasıl kesişmişti? Kadir'in Ege için çalıştığını söylemek mümkün müydü? Arkadaşımın herkesin kendi başına halletmesi gerektiğine inandığım böyle ufak tefek işlerden sorumlu tutulması canımı sıkıyordu. Merakla tezgaha yanaşıp ellerimden destek alarak parmak uçlarımda havalandım ve Kadir'in aldığı malzemelere baktım.
"Neden evin alışverişini sen yapıyorsun Kadir?" dedim Ege'ye sert bir bakış atarak. Ege savunma bile yapmadan poşetin içindeki domateslerden birini alıp suya tuttu. Sessizce kenara çekildi, duvara yaslandı ve küçük domatesi ağzına atarak keyifle bizi izledi.
"Çünkü bunu ben istiyorum." dedi Kadir, bu söylediği son derece doğal bir şeymiş gibi omuz silkerek.
"Artık mesleğini yapmıyor musun?"
"Hayır, biliyorsun gazetecilik pek bana göre değildi. Zaten düzenli bir işim olduğu da söylenemezdi... Mesleği bıraktım, uzunca bir süre işsiz kaldım." Poşetlerin içinden salça kavanozunu çıkardı ve kendi eviymiş gibi bir rahatlıkla buzdolabını açıp içine yerleştirdi.
"Bunu duyduğuma üzüldüm." dedim kısa bir yorumda bulunarak.
"Sonra Ege'nin dedesinin rahatsızlığından dolayı burada çalışmaya başladım." Ege, domateslerden bir tane daha alıp büyük bir iştahla ağzına attı. Konuşmamızı bölerek araya girdi.
"Bu domatesleri nereden alıyorsun, Kadir? Baya lezzetliler."
"Şu köşedeki manav var ya oradan aldım."
Ben yokmuşum gibi sohbet etmelerine aldırış etmedim. Gri metalden yapılma masanın etrafındaki sandalyelerden birini alıp oturdum.
"Ne diyordum? Burada çalışmaya başladım. Beşir abi yürürken kalbi sıkışıyordu. Bir yere gidip gelmesi için araba kullanmak şarttı. Pek severdi gezmeyi, rahmetli. Beni de şoförü olarak aldı bu eve, sağ olsun. O gün bugündür buradayım. Beşir abi gitti ama Ege kaldı."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safderun
RomanceNarin Durukan'ın gizemli ölümü ve o geceye dair bilinmeyenleri çözmek adına yola çıkan Vera Toksöz'un tek dileği yalnızca bu gerçek hikayeyi kaleme almaktı. Fakat hikayenin önemli kahramanlarından Ege Köksal'ın anlattıkları karşısında kendini Narin...