Menekşe gözlerini devirerek evin kapısını açtı ve içeriye girmem için hafifçe sırtıma dokunarak beni yönlendirdi.
"Ege ve ani planları... Bana doğruca buraya gelmemi ve o gelene kadar da buradan çıkmamamızı söyledi. Acil bir durum varmış, bizim adımıza endişelenmek istemiyormuş..."
"Keşke bizim adımıza endişelenmeyi bırakıp önce kendini düşünse." dedim sitem ederek. İçeriye girdiğimizde geniş bir oturma odası bizi karşıladı.
Evin iç dekorasyonu da dışına uygun olarak kahve renkleriyle donatılmıştı. Başlangıçta karamsar gözükebilecek bu oda boydan aşağıya inen camları sayesinde bolca ışık alıyor ve burayı iç karartıcı bir yer yapmaktan uzaklaştırıyordu. Odanın her köşesinde bolca detay vardı. Benim için biraz fazla kalabalık sayılabilecek eşyalar yine de içerisini sıcak bir eve döndürmüştü. Koltuğun hemen yan koluna bırakılmış geniş, gri, örgü battaniyeden tutun pencerelerin önündeki saksılara kadar odanın her yanı doluydu. Evin en geniş duvarının önüne monte edilmiş kocaman kitaplığın içerisini dolduran kitaplara baktım. İstemsizce oraya doğru yürüyüp ellerimi kitapların üzerinden geçirmeden duramadım. Bir iki dakika içerisinde kitapların alfabetik sıraya göre dizilmiş olduğunu fark ettim.
Burada her kim yaşıyor ise kitaplara tutkun ve düzenli biri olduğunu kesinlikle hiç şüphe etmeden söyleyebilirdim. Hemen arkamızdan gelen yabancı bir sesle dikkatim dağıldı. Kötü bir şey yapıyormuş gibi bir anda elimi kitabın üzerinden çekince kitabı yere düşürdüm. Kitabı almak için yere eğildiğimde sesin sahibi bir anda yanıma gelip kitabı yerden kaldırdı.
"Sorun değil, ben alırım. Evime hoş geldiniz. Misafir karşılamayalı uzun zaman olmuştu." Başımı kaldırdığımda sarıya kaçan açık kahve saçları yukarıya doğru havalanmış, kirli sakallı, oldukça uzun boylu biriyle karşılaştım. Kahverengi gözlerinin rengi Ege'nin gözlerinden birkaç ton daha açıktı. Boynundaki siyah ipten yapılma uzunca kolye göğsünden aşağıya doğru süzülüyordu. Bakışlarım kolyenin ucuna doğru kaydı. Siyah beyaz kareli gömleğinin hemen üzerindeki kolyenin ucunda yılan motifini görebiliyordum.
"Cihan ben, siz de Ege'nin bahsettiği Vera olmalısınız?" Gözlerimi devirerek uzattığı eli sıktım.
"Memnun oldum. Evet, ta kendisi. Şu sıralar benim şahsen tanışma imkanım olmadan beni önceden birilerine tanıtıyor. Bu duruma alışmaya başladım." Cihan kısık bir sesle güldü.
"Klasik Ege. Planlarına uyum sağlamakta zorlanıyor olmalısınız."
"Siz demene hiç gerek yok, lütfen. Evet, bazen zorlanıyorum ama benim de onu yorduğum zamanlar oluyor. Bu durumda eşit şartlardayız." Cihan gülümseyerek hemen arkamızda üzerine siyah bir hırka geçiren Menekşe'ye döndü.
"Vera'ya eşya getirdim dedin değil mi Menekşe? Sıkıntı olacaksa Rüya'nın eşyalarından ayarlayabilirim."
"Getirdim, her şey yolunda merak etme kaptan. Ben biraz dışarı çıkacağım. Burası biraz akşamları soğuk oluyormuş, Kadir odun toplamaya gideceğini söyledi. Ona yardım edeyim diyorum. Bir şey lazım olursa arayın. Tabi çekerse açarım."
Ağzımı açmama fırsat kalmadan Menekşe hızlı adımlarla arkasını dönüp yanımızdan ayrıldı. Harika! Tanıdığım iki insan yanımdan uzaklaşmıştı. Şimdi ise daha bir dakika önce tanıştığım, sadece evin sahibi olduğunu ve adını bildiğim kişiyle baş başa kalmıştım. Cihan çekinceli tavırlarımı fark etmiş olacaktı ki beni rahatlatmak adına az önce yere düşürdüğüm kitabı eline aldı.
"Agatha Christie. Sever misin? Harika cinayet romanları var. Polisiye seviyorsan tavsiye ederim."
Bu tavsiye hayatımın şu anki dönemine ne kadar çok uymuştu öyle! Alayla güldüğümde Cihan ne olduğuna anlam veremeyerek bana baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safderun
RomanceNarin Durukan'ın gizemli ölümü ve o geceye dair bilinmeyenleri çözmek adına yola çıkan Vera Toksöz'un tek dileği yalnızca bu gerçek hikayeyi kaleme almaktı. Fakat hikayenin önemli kahramanlarından Ege Köksal'ın anlattıkları karşısında kendini Narin...