Bir Ceset Bir Asker
Ellerimdeki kana baktım. Koyu kırmızı sıvı parmaklarımın arasından süzülüyordu. Elim tamamen kırmızıya bulanmıştı. Mide bulandırıcı taze kokusu artık burnumun direğini bile sızlatamıyordu. Bir kişi daha ölmüştü. Bir asker daha. Tek görevleri buydu. Krallarının onlardan en büyük beklentisi... Ya karşıma çıktıklarında beni öldüreceklerdi ya da hayatları önümde yere serilen ceset gibi son nefesini verecekti. Kral için sonunu bildiği bir gösteriden farksızdılar. Devasa bir cam fanusu andıran arenanın dışında koltuğuna oturmuş tepeden bizi izleyen kralın gösterisi...
Kanlı hançerimi cebimden çıkardığım mendilimle sakince temizledim ve bacağımdaki eski yerine geri koydum. Biraz ilerde yere düşürdüğüm kılıcımı aldım. Altın kabzası eskisi gibi parlamasa da üstündeki ay motifleri ilk gün ki tazeliğinde bana güç veriyorlardı. Damarlarımda dolaşan büyünün küçük bir kısmı olan gücü. Kılıcı sırtımdaki kınına geri koydum. Üstüm başım kan içindeydi. Bir kısmı bana ait olan taze kan. Cam fanusun kapısı köleler tarafından açıldı. Bir kaç asker bana eşlik etmek için kapıda bekliyorlardı. Gözlerine bakmaya çalıştım ama bakışları zemine dikilmişti. Yüzüme bakamıyorlardı. Bu fanusun içinde bir sonraki cesedin onlar olmasından korkuyorlardı. Benden korkuyorlardı. Ama korkmaları gereken kişi ben değildim. Biraz önce yukarıda oturmuş askerlerini tek tek bana kurban eden kraldan korkmalıydılar.
En başından beri kimseyi öldürmek istememiştim. Buraya getirildiğimde henüz çok gençtim. Neredeyse çocuk sayılırdım. Upuzun saçlarım gözyaşlarımla yüzümü sarmalamıştı. Korku bedenimi ele geçirmiş çaresizlik içinde titriyordum. Ülkesinden tutsak olarak getirilen küçük bir prensestim. Babamın tek evladı...
Damarlarımda dolaşan mistik güç Zeus’un iştahını kabartmış ve ülkeme savaş açmıştı. Hayır savaş açmamıştı. Ülkemi paramparça etmişti. Masum insanları öldürmüş çocuklara kıymıştı. Hiçbir sebep olmadan tüm askerlerini üzerimize salmıştı. Babam teslim olana dek taş üstünde taş bırakmamıştı. İstediği tek bir şey vardı. Bendim. Benim gücümü istiyordu. Çocuk olmam umurunda bile değildi. Daha küçük yaşta beni hücreye kapatmıştı. Kaçamayacağım ücra noktalarda üstüme askerlerini salmıştı. Tek bir hedefleri vardı. Tek bir görevleri... beni öldürmek. Kendimi koruma içgüdüsü bir çok kez hayatımı kurtardığında kral durmak yerine bundan zevk aldı. Hayatımı tehlikeye atarak içimdeki gücü açığa çıkarmaya çalışıyordu. Bir kaç askeri önümde can verdiğinde henüz on dört yaşındaydım. İlk cinayetimi çocukken işlemiştim. Ne yaptığımı anladığımda günlerce ağlamıştım. Düşman askeri bile olsa birini öldürmüştüm, nefesini kesmiştim. Her defasında her canımı kurtardığımda elime bulaşan kanla baş başa kalmak bu gün tüm duygularımı yozlaştırmıştı. Geriye tek bir gözyaşı tek bir duygu kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece: Karanlığın Prensesi
FantasyTarihlerin öncesinde, zamanın gerisinde bir nefes kadar yakın bir nefes kadar uzak olan diyarda karanlık insanlığa kızını bağışladı. Kendi halinde yaşayan bir krallıkta karanlığın hediyesi, ayın ve yıldızların güçleriyle donanmış güzeller güzeli bir...