Aşk ve Umut
Güneşin doğumundan biraz daha önce uyandım. Akşam geç yatmama rağmen bir türlü derin bir uykuya dalamamıştım. Tüm gece yarı rüya ve yarı gerçeklik içinde geçmişti. Gökyüzüne baktım. Hilal hala oradaydı. Ay hilal şeklini aldığı her gece bir şeyler uyumama engel oluyordu. Gözümü kapattığımda ruhumun beni terk etmeye çalıştığını hissediyordum. Vücudumu bir şeylerin sardığını, birinin bana seslendiğini, bir şeyin beni çağırdığını hissediyordum. Kesik kesik görüntüler gözümün önüne gelip gidiyordu. Geçmişten gelen bir büyü üstüme düşüyor ve adeta ağırlığıyla beni eziyordu. Bir yandan güçlü diğer yandan zayıf hissettiriyordu. Hem varmışım hem yokmuşum gibi, nefesimi kesmiş ve bana nefes vermiş gibi, hiçlik ve sonsuzluk kadar zıt duyguları bir arada yaşattırıyor ve sonra hilalle birlikte beni terk ediyordu.Şimdi de hilal yavaş yavaş batarken üzerimdeki etkisinin azaldığını hissedebiliyordum.
"Ay ve yıldızlar seninle." diye mırıldandım kendi kendime. Babamın bana son sözü bu olmuştu ve bunu bu gece iliklerime kadar hissediyordum. Hilalin beni süzdüğünü, yokladığını, iyi olup olmadığımı kontrol ettiğini hissedebiliyordum. Hayatta olup olmadığımı kontrol ediyordu." Ben iyiyim." dedim sarayın bahçesinde durduğum yerden gökyüzüne bakarken.
Hafif hafif aydınlanan havanın altında ağaçlar ve çiçekler hala gölgelerin arasında karanlıkta duruyorlardı. Yavaş yavaş yürüyerek tahtadan insanların olduğu askerlerin talim alanına gittim.
Sırtımdan kılıcımı çektim ve var gücümle tahta adama indirdim. Buraya kimsenin olmadığı saatlerde gelmek ve alıştırma yapmak biraz olsun kafamı dağıtmama, yalnız kalmama ve huzur bulmama yardımcı oluyordu. Sessizliği bozan tek şey göğsüme sığmayan nefeslerim ve kuşların cıvıltısıydı. Bir meltem ağaç yapraklarını dans ettirip hoş bir melodi oluştururken gelip saçımı okşadı. Ard arda indirdiğim kılıç darbelerinin ardından durup nefeslenirken bu hissin tadını çıkarmaya çalıştım. Her zaman öfkeli olamazdım. Hayattan mutlu olmak için sebepler bulmak doğam gereği ihtiyacımdı. İnsanların arasında özellikle de bu saraydayken bir sebep bulmak her zamankinden zorken kimse olmadığında sessizlik ve yalnızlık içinde bir kaç kuşun cıvıltısı, serin bir meltem ve temiz bir nefes gülümsemem için yeterliydi.Kılıcımla tahta insana bir kaç darbe daha indirdikten sonra hızla etrafımda dönüp kafasına indirdiğim kılıç darbesi tahminimden daha şiddetli olmuş olacakki tahta adamın kafasını kopardı. Kopan parça hızla uzak bir noktaya fırlarken düştüğü yerde birinin ayak uçlarına kadar yuvarlandı ve durdu.
Hava hala aydınlanmamışken dışarıda olabilecek kişinin kim olduğunu anlamaya çalışarak ona baktım. Askerler uykularına düşkün yaratıklardı. Soylular daha da düşkün. Alacakaranlıkta rahatça seçemesem de kıyafetleri bir askere ait olamayacak kadar kaliteliydi. Bunu loş ışıkta bile farkedebilirdim. Siyah kumaş pantolonu ve pantolonunun üstüne özensizce giyilmiş beyaz gömleğinin bir kaç düğmesi takılmıştı. Geniş omuzları ayın yansıttığı son ışıklarıyla gölgelenmişti. Saçlarının rengini karanlıkta seçmek zor olsa da yaklaştıkça altından daha açık olan rengi görmek kolaylaşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece: Karanlığın Prensesi
FantasiTarihlerin öncesinde, zamanın gerisinde bir nefes kadar yakın bir nefes kadar uzak olan diyarda karanlık insanlığa kızını bağışladı. Kendi halinde yaşayan bir krallıkta karanlığın hediyesi, ayın ve yıldızların güçleriyle donanmış güzeller güzeli bir...