Ares'in Kılıcı
Uykusuz kaldığım neredeyse üçüncü gündü. Hipnoz'un sırtında beşikteymiş gibi sallanırken gözlerimi açık tutmaya çalışıyor ormandan gelebilecek her türlü tehlikeye hazırlıklı olmaya çalışıyordum. Karanlık dağılmaya gün ağarmaya başlamasına rağmen ormanda puslu bir hava hakimdi. Sık ağaçlar ve alçalan sis yüzünden etraf hala karanlık olsa da yukarı baktığımda mavileşmeye başlayan gökyüzünü görebiliyordum.
Ağaçların hışırtısı, kuşların cıvıltısı ve hatta Hipnoz'un tekdüze toynak sesleri ninni gibi gözlerimi okşuyordu. Göz kapaklarım ağırlaşıyor ve bana meydan okuyorlardı.
"Gece!" Prensin uyaran sesiyle gözlerimi açana dek kapattığımın bile farkında değildim.
"Yol boyunca seni uyandıracağımı bilseydim gelip gelmemek konusunda düşünürdüm."
Prense gidip hemen gitmemiz, yola devam etmemiz gerektiğini söylediğimde gerçekten de hiç düşünmeden teklifimi kabul etmiş ve benimle gelmişti.
"Yalnızca gözlerimi dinlendiriyordum." diye yalan söyledim. Bayılmış bile olabilirdim ama bunu kabul edecek kadar aptal değildim.
Prens gözünün kenarıyla eminim öyledir der gibi bakıp tekrar yola bakmaya devam etti. İki atlı yan yana uzun süredir yolculuk yapıyorduk. Gece boyunca ve gündüzün bir kısmında durmadan yola devam etmiştik. Atlar bile son kozlarını oynuyorlardı."Sarena'yla ne yapmayı düşünüyorsunuz?" diye sordum öylesine. Aslında sorunun cevabını biliyordum. Muhtemelen babasına kendisini kanıtlamak istiyordu. Ama gözlerim açılmak bilmiyordu ve belki ufak bir konuşma ikimizin de uyanık kalmasını sağlayabilirdi. Çünkü her ne kadar Prens tersi gibi davransa da gözlerinden şelale gibi akan uykuyu açık açık görebiliyordum.
"Belki" dedi ihtiyatla. Kafasını hafifçe çevirip yan gözle bana baktı. "Teklifimi kabul ettiğinde anlatırım."
Omuzlarımdaki pelerini üstüme bol gelmesine rağmen düzelttim. Kendi pelerinimi ıslatıp ateşin üzerine attıktan sonra kaybetmiş ve ayaz altında pelerinsiz kalmıştım. Prens ise 'nezaket' gösterip kendi pelerinini yola çıkmadan önce bana uzatmıştı. Prensin sıcak pelerininin altına girene dek tenimin buz kadar soğuduğunu fark etmemiştim. Şimdiyse sıcak pelerinin altında zaman zaman mayışıyordum.
"Kabul edeceğimden eminsiniz yani?"
Kaşlarını hafifçe kaldırıp indirdi. "Ne yapacağı belli olmayan birisi olsan bile ne yapman gerektiğini bilecek kadar zekisin." dedi majesteleri. "Yani öyle umuyorum." dedi ve tekrar manalı bir yan bakış attı.
"Bana hiçbir şey anlatmadan benden tam sadakat beklemeniz pek adil değil."
"Eğer sana her şeyi anlatırsam bir seçim şansın kalmaz." artık sesi buz gibiydi. Hatta o ana kadarki tüm konuşması bunun yanında tatlı bir hal almıştı.
"Ya benim yanımda olursun ya da ölürsün."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece: Karanlığın Prensesi
FantasiTarihlerin öncesinde, zamanın gerisinde bir nefes kadar yakın bir nefes kadar uzak olan diyarda karanlık insanlığa kızını bağışladı. Kendi halinde yaşayan bir krallıkta karanlığın hediyesi, ayın ve yıldızların güçleriyle donanmış güzeller güzeli bir...