7.Bölüm

149 8 0
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Okyanus

Zorlu geçen akşamın ardından nihayet sabah olmak üzereydi. Güneş henüz doğmamıştı ancak karanlığını kaybeden gece ve ufka yaklaşan ay güneşin biraz sonra doğacağının habercisiydi. Askerler eşyaları arabalara yerleştirmekle meşguldü. Bizimle birlikte Sarena'ya gelecek olan hizmetçiler ellerinde bohçaları gözlerinde uykularıyla odalarından teker teker çıkıyorlardı.

Akşam askerlerin her zamankinden erken uyumalarını emretmiş ve emrime uyduklarından emin olana kadar da başlarında durmam gerekmişti. Askerlerin özellikle böyle yolculuklar öncesinde son kez diyerek ve kendilerini uzun bir yolculuğa hazırladıklarına inandırarak barlarda sabahladıklarını kendi gözlerimle görmüştüm. O günün sabahındaysa tabi ki uyku dolu gözlerle bir avuç kullanışsız askerden farkları olmazdı. Eşyaları yerleştirmek için koşuşturan ve gayet dinç olan askerleri görmek içimi rahatlatmıştı. On iki günlük uzun bir yolculuk olacaktı ve herkesin canı bu askerlere emanetti. Onlardan önce de bana...

Nerede olduğunu anlamak için Mars'a bakındım ama hala ortalıklarda görünmüyordu. Zamanında geleceğinden emin olsam da böyle kaybolmalarının genelde bilmek istemeyeceğim sebepleri olurdu.

Uzaktan atlara koşulan yük arabalarına göz attım. Bir şeyin eksikliği gözümü rahatsız ediyordu. Resim olması gerektiğinden farklıydı ve bir şeye ihtiyacı vardı. Biraz ileride askerlerini gözeten Raros'u yanıma çağırdım.

"Cephane arabası nerede?"

Raros hızla arabalara göz gezdirdi ve o da aradığını bulamadı. Elindeki eşyaları arabaya yüklemek için önümüzden gelip geçen askerlerden birini durdu.

"Cephane arabası nerede?" sorusu kulağa daha çok tehdit gibi geliyordu. Askerin gözleri yavaşça açıldı ve korkuyla bana döndü. Bana onu yememden korkuyormuş gibi bakıyordu.

"Efendim özür dilerim. Araba cephaneliğin önünde kaldı." korku ve aceleyle devam etti. "Hemen atlardan birisiyle getiriyorum." dedi ve koşarak uzaklaşmak üzere arkasını dönecekken durmasını söyledim. Tereddüt ve korkuyla bana baktı.

"Ben hallederim sen işine devam et."

Raros'un koluma dokunmasıyla ona baktım. "Bu askerlerin işi bırak hatasını düzeltsin."
O an Raros ve benim aramda görünmez bir fırtınanın koptuğunu hissettim. Asker ise fırtınanın altında kalmış gibi bize bakıyordu. Askere bir adım yaklaştım ve elimi omzuna koydum.

"Sen işine dön."

Asker elindeki eşyaların yeni farkına varmış gibi onlara baktı ve önce karşımda hazırola geçip sonra hızla elindekileri bırakmak üzere arabaya doğru koştu.

"Eğer disiplini sağlamazsan seni asla komutanları olarak görmezler. " sesi uyarıcı ve bıkkındı. Tavırları her zamanki rahatlığı ve küstahlığındaydı.

Gece: Karanlığın PrensesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin