Sihir ve Güven
Bıçağı yere fırlattığı kanlı eliyle başındaki siyah başlığı indirdi ve nefes nefese yüzü ortaya çıktı. Bulutsuz gökyüzünden gelen kusursuz ay ışığında artık yüzünü çok net bir biçimde görebiliyordum. Kasılan tüm kaslarım gevşedi ve yerimden kurtulmaya çalışmayı bıraktım.
"Maje-"
"Şşş" işaret parmağını dudaklarıma bastırıp sözümü kesti. Hala üstümden çekilmemişti ve hareket etmemi engelliyordu. Etrafta kimse olup olmadığını kontrol ettikten sonra tekrar yüzüme yaklaşıp fısıldadı. "Sessiz ol dedim."
Göz ucuyla prensin baktığı yöne kısa bir bakış atabildim. Elinde meşale ve silah olan adamlardan birisi arkasını dönmüş bizim olduğumuz yöne doğru geliyordu. Prensin üstüme eğilmesiyle tüm görüş alanımı kaybettim. Siyah pelerinini etrafıma sarmış ve ikimizi de karanlığın içindeki bir gölge haline getirmişti. Vücudunu vücuduma öyle yaklaştırmıştı ki artık bir insanlık yer kapladığımızdan emindim.
Başımın üstündeki yüzünden başka bir şey göremesem de yaklaşan adımları hızlanan kalbimle birlikte dinliyordum. Ortalık bir anda o kadar sessizleşmişti ki duyabildiğim tek şey kıyıya vuran dalgalar, yaklaşan adımlar ve prensin ensemi okşayan kesik kesik nefesleriydi. Sonsuz gibi geçen bir süre görebildiğim tek şey karanlıkta siyahlaşan kahverengi gözleri olmuştu.
Ayak sesleri uzaklaşmaya başlayınca adamın gittiğinden emin olmak için o tarafa bir göz attı ve doğru zaman olduğunu düşündüğü an üstümden çekilip elimi tuttu. Yokluğunun yarattığı boşluk bir anda soğuk havayla doldu ve üşüdüğümü hissettim.
Söylediği gibi artık ses çıkarmıyordum. Beni elimden çekip daha uzak ve tenha bir yere götürmesine izin verdim.
Çeteden uzakta limanın tenha bir köşesine geldiğimizde artık açıkça görülen yüzü pek de memnun değil gibiydi.
"Burada ne işin var?" Kaşlarımı çattım.
"Asıl sizin burada ne işiniz var?" Şatoda sıcak yatağında uyuması gereken kişi oydu.
Sesini yükseltmek ister gibiydi ama fısıldamaya devam etti. "Kendini öldürtmek mi istiyorsun? Orada yaptığın neydi?" sesinin fısıltısına rağmen öfkesini hissediyordum ama bu benim sorumun cevabı değildi.
"Siz gelmeseydiniz hepsini halledicektim." Ben sakin kalmaya çalışıyordum ama prensin sabrı tükeniyor gibiydi.
"Yirmi kişiyi mi Gece? Tek başına yirmi kişiyi mi halledicektin?"
"Dokuz kişiler." dedim az da olsa tereddüt ederek. Kendi gözlerimle görmüştüm. Sadece dokuz kişi kalmıştı. Prens sinirli bir şekilde gülümsedi.
"Sen dokuzunu gördün. Bina tepelerinde ve gölgelerde gizlenen en az on gözcü ve süikastçileri daha var."
Arkamı dönüp geldiğimiz yöne baktım. Haklıydı. Dokuz adamın etrafını tepeden çepeçevre saran bir kalkanı vardı. Oraya gitmeden önce prens beni engellemeseydi şu an ölümle dans edeceğimi fark ettim. Belli belirsiz derin bir nefes verdim ve elbisemin eteğine uzandım. Beyaz kumaşın ucundan boylu boyunca bir bez yırtıp aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece: Karanlığın Prensesi
FantasiTarihlerin öncesinde, zamanın gerisinde bir nefes kadar yakın bir nefes kadar uzak olan diyarda karanlık insanlığa kızını bağışladı. Kendi halinde yaşayan bir krallıkta karanlığın hediyesi, ayın ve yıldızların güçleriyle donanmış güzeller güzeli bir...