Yağmur ve Toprak
"Gel." Dedi beni kapısı açık odasına götürürken. "Otur şöyle." Odasındaki koltuğa oturmamı sağlayıp önümde diz çöktü. "İyi misin?"
Hala aptal gibi ağlıyordum. "Özür dilerim majesteleri neden ağladığımı bilmiyorum."
Kucağımdaki elimi tutup okşadı. "Genç yaşta Zeus yüzünden her şeyini kaybetmiş küçük bir kız... Prensin karşısında açık yüreklilikle konuşabilecek kadar cesur... Tanıdığım genç bir askere benziyor... öyle değil mi?" Gözyaşımı tekrar sildi. "Ağladığın için kendini suçlama." Tekrar elimi sıktı. "Anlıyorum."
Hıçkırırken önümde diz çöken prensin gözlerine baktım. "Bunu neden yapıyorsun. Bana öfkeli değil misin? Benden nefret etmiyor musun?" Başını iki yana sallayıp hafifçe gülümsedi.
"Çok denedim ama ne yazık ki olmuyor." Diz çöktüğü yerden kalkıp masasına gitti ve bir bardağa sürahiden su doldurup tekrar yanıma geldi. "Şimdi bunları düşünme." Dedi yanıma gelip otururken. Elindeki suyu içmem için bana uzattı. Suyu aldım ve bir yudum içtim.
Ares'in karşısında zayıflık gösterdiğim için kendimden nefret ediyordum.Elimdeki bardağı alıp kenara koydu. "Daha iyi misin?"
Bana gösterdiği merhametse her şeyden daha fazla canımı yakıyordu.
Elimle yüzümdeki tüm yaşları sildim ve dibimde duran prensle göz göze gelmemeye çalışarak cevap verdim.
"İyiyim majesteleri. Özür dilerim böyle yapmamalıydım."İkimizin yüzü arasına biraz mesafe koyarak arkasına yaslandı ve mırıldanır gibi tekrar etti. "Majesteleri... Tekrar majestelerine mi döndük."
Taş zemini inceleyen başımı kaldırıp ona baktım. Yüz ifadesinden bir şeyler anlamaya çalışmak her zamankinden daha zordu. "Oradan hiç ayrılmadık ki... majesteleri."
Derin bir nefes verip arkasına yaslandı. "Sen aramıza duvarlar örmeden önce bana sadece Ares derdin." Dedi. Eski anılarını yeniden hatırlar gibiydi.
"Ben mi duvarlar ördüm?" Dedim bir anda. Gözümdeki yaşlar sonunda kurumuştu.
"Bir anda çekip giden sen değil miydin?" Dedi sakince. "Ve yıllarca haber vermeyen sen değil miydin?"
O günü hatırlamak içimi burkmuştu.
"Gitmek zorundaydım." Dedim. "Ayrıca..." Bir sonraki kelimelerimi seçmekte zorlanıyordum ve söylemekte kararsızdım."Ayrıca söylediğiniz onca şeyden sonra... tekrar sizin yüzünüzü görmek istemedim."
"Söylediğim onca şey mi?" Diye doğruldu oturduğu yerden. "Sana benden nefret etmeni sağlayacak ne söyledim?"
"Afrodite," Diye düzelttim onu. "Afroditle olan konuşmanızı duydum. Nişanınızdan bir hafta önce."
Ares sanki hatırlamaya çalışır gibi boşluğa baktı. Ona yardımcı olmak için ne söylediyse birebir tekrarladım. Zaten hiç unutmamışım gibi... "O benim için değersiz bir köle parçası. Kullanıp attığım bir mendilden farkı yok. Soysuz değersiz bir kızın sizin yanınızda ne gibi bir değeri olabilir prensesim. Siz benim gözümde parlayan tek ışıksınız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece: Karanlığın Prensesi
FantasyTarihlerin öncesinde, zamanın gerisinde bir nefes kadar yakın bir nefes kadar uzak olan diyarda karanlık insanlığa kızını bağışladı. Kendi halinde yaşayan bir krallıkta karanlığın hediyesi, ayın ve yıldızların güçleriyle donanmış güzeller güzeli bir...