bölüm 6 ; semt bizim, ev kira
çalıyor ; k-391, mentum, linko - go home***
Kafama doğru uçan kitaptan kaçınmak için eğildim. Yeniden diklendiğimde Braeden hâlâ aynı çatık kaşlarla bana bakıyordu. "Olmaz."
Kulübün geri kalanını göstererek "Onlar kabul etti ama!" diye itiraz ettim. Diğerlerine beni onaylamaları için kaş göz yaptım.
Braeden kaleminin ucunu deftere bastırarak kırarken "Hepiniz kafayı yemişsiniz!" diye feryat etti. "Ben salonu ders çalışmak için kullanırım diyordum. Şimdi o kadar dersin içinde bir de tiyatro oyunu mu hazırlayacağız?"
"Yapmazsak çalışacak bir salonun kalmayacak Braeden," diye sahnenin kenarına kollarını koydu Isaac. Güneş etkisi yaratıyordu. "Denemekten ne çıkar?"
Braeden ona kaşlarının altından baktı. "Bu hıyarı destekliyor musun cidden?"
Isaac iç çekerken "Hakaret etmesen," diye uyardı nazikçe. Sahneye atlamak için Danny'nin elinden kurtulmaya çalışan ben değilmişim gibi duraksadım. "Hem eğleniriz, hm?"
Braeden neredeyse tükürürcesine "Eğlenecek olan son kişi benim," dedi. "Bunu sen de biliyorsun."
Isaac'le bir an için bakıştılar. Ne hakkında olduğunu bilmediğim bir çekişmeydi bu.
Nihayetinde öne çıkıp "Senaryoyu sen yazarsın," dedim Braeden'a. "Oynamak zorunda değilsin. Senaryoyu yazıp ders çalışmaya geri dönersin."
Beklentiyle yüzüne baktığımızı gören Braeden'ın gözleri genişlerken bıkkınlıkla defterini kapattı. Onunla göz teması kurmak sahneye tırmanıp üstüne atlama isteği yaratıyordu ama Braeden'la ilgili saygı duyduğum bir şey vardı. Dik durmayı iyi biliyordu. Orada hepimiz ortak karar vermiştik ve ondan gelecek cevabı bekliyorduk. Gerildiğine emin olsam da duruşundan taviz vermeden gözlerimin içine bakıyordu. Eğer tamam demezse vazgeçecek kadar ikna olmuştum bakışlarına.
Ama o nefesini üfleyip sırtını serbest bıraktı ve "Aman be," diye pes etti. "Sadece senaryoyu yazarım. Sonra bana yok Braeden şuna yardım et, yok Braeden bilmem ne oldu filan demeyeceksin sevgili hıyar."
"Tutmayın küçük enişteyi," dedi Danny sahneye tırmanmaya çalışmama kahkaha atarken. Braeden alnıma tekme atarak beni geri düşürmeseydi çoktan tırmanmıştım da. "Stiles alnın içeri göçtü."
Lydia dudak büzüp insanı yerin dibine sokan bakışlarından biriyle alnıma baktı. "Bu salağa mübah."
"Tut anasını satayım sen de onun tarafını tut," diye isyan ettim. Salondakiler bir müddet daha güldü, biz de Braeden'la birbirimize ölümcül bakışlar attık ama en nihayetinde olaysız bir şekilde dağıldık.
Scott'la yürüyüş yolunda ilerlerken "Bana bak," dedim onu çantasından tutup durdururken. "Senin bir derdin var."
"Hasiktir oradan Sherlock," dedi bir hışım silkinip tutuşumdan kurtulurken. Beni beklemeden ilerlemeye devam etti.
Olduğum yerde durup arkasından gözlerimi kırpıştırdım. "Lan!" Arkasından seslendim. "Bir dur be oğlum, derdin ne senin?" Koşarak yanına ulaştığımda yavaşlatmaya çalışsam da elimden kurtulup yürümeyi sürdürdü.
Öfkeyle inleyip "Scott McCall!" diye kükredim.
Durup hızla arkasına döndü. "Beni yalnız bırak Stiles."
"Derdini söylemezsen bir yere gidemezsin."
Başını yukarı kaldırıp "Derdim sensin," diye bağırdı. Okul çoktan dağıldığı için minnettardım. Aksi takdirde büyük bir dramaya imza atacaktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
faculty of those stuck in the past | sterek [b×b]
FanfictionTEEN WOLF FANFICTION | sterek | b×b Hayat size çok şey öğretebilirdi. Ama Stiles Stilinski'ye göre, hayat size bir bok öğretmiyordu. Bunu kampüsün ortasında sebepsizce gözyaşlarına boğulduğunuzda ya da yemekhanedeki bezelyeler boğazınıza dizildiğind...