bölüm 13 ; harbiden hâlimiz duman olmuş
çalıyor ; hüsnü arkan - öyle bir rüya***
Lydia'ya verdiğim kahve sözü beni büyük bir bokun içine sürüklemişti ve kaçmak için geç kalmıştım. Kafenin ortasında oturmuş kapıdan giren Scott'ı görmemiş gibi yapmaya çalışıyordum. Mümkün değildi çünkü doğruca bizim oturduğumuz masaya geliyordu.
"Beni kandırdın," dedim Lydia'ya. Bugünlerde hep olduğum gibi ters konuşuyordum.
Lydia gözlerini devirip "Hıhı," dedi. "Kapa çeneni. Sen de şuraya otur Scott. Bugün burada bütün problemi çözmeden hiç kimse bir yere gitmiyor."
Ah, haha. Tabi ya. Problemler. Hayatımda onlardan bol bir şey yoktu. Ama hangi birini çözecektik ki? Scott'la olanlar artık bana nokta gibi görünüyordu. Diğer yandan Derek'le olanlar bir dağ gibi her fırsatta yolumu kesiyordu ve işlerimi zorlaştırıyordu. Benimle konuşmuyordu -en azından AŞIRI RESMİYET İÇEREN öğrenci-öğretmen iletişimini saymazsak. Acaba Lydia'ya bu konudan bahsetsem hazır başlamışken onu da çözebilir miydi?
"Bizim bir problemimiz yok," dedim. Scott'ı işaret ettim. "Direkt problem olan biri var."
Scott iç çekip "Bu işe yaramayacak," diye mırıldandı.
"Katılıyorum," dedim ciddiyetle.
Büyük kahve fincanından bir yudum alıp iç geçiren Lydia "En başında ne diye kavga ettiniz ki?" diye sordu.
Scott'la birbirimize kısa bir an baktıktan sonra başlarımızı çevirdik. İkimizden de cevap alamayacağını fark eden Lydia birkaç küfür sıraladı ve güzel buklelerinden birini hışımla omzundan geriye attı.
"Çocuk gibisiniz."
"Stiles'a söyle onu." Çok sevgili arkadaşım dudaklarını birbirine bastırıp çenesiyle beni işaret etti. "Başlatan oydu."
Kaşlarım havalanırken "Ben mi?" diye kendimi işaret ettim, sandalyemde garip bir açıyla dönmüştüm. "Herife bak! O kadar konuştuk, kavga ettik; bir kulağından girip ötekinden çıkmış. Senin ağzına sıçayım ben."
Lydia kafama bir tane geçirirken "Kavga etmeyin," diye çemkirdi. "Barışın diye geldik embesiller. Barışacaksınız."
"Mümkünatı yok," dedim başımı çevirirken.
"Aynen," diye katıldı Scott.
Çantasına uzanan Lydia "İyi," dedi. Sandalyesini itip ayağa kalktı. Kaşları çatılmış, dudakları hafifçe öne büzüşmüştü. Kızdığında hep bu yüz ifadesini yapardı. Çantasıyla ikimizi de tek tek işaret etti. "Madem barışmıyorsunuz, ikinizle de konuşmayacağım. Gözüme gözükmeyin."
Aynı anda ayağa fırlayıp "Bekle, Lydia!" diye eline yapıştık Scott'la. İlk pes eden ve arkasına yaslanıp "Tamam, konuşalım," diyen Scott oldu.
Ben de Lydia'nın küsmesini göze alamadığım için arkama yaslandım.
Sırıtarak bize baktı. "Akıllıca karar verdiniz. Şimdi, madem Scott ne hakkında kavga ettiğinizi bilmiyor, Stiles sen açıklamaya başla."
Yurtta kavga ettiğimiz günü düşünürken gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Hissettiğim kaybolmuşluk hâlâ ilk günkü gibi tazeydi; kötü olansa Derek tarafından yolda bırakılmış olmanın acısının da aynı şekilde taze olmasıydı. Zamanlama berbattı anlayacağınız. "Isaac'ten hoşlandığım için beni dışladı," dedim her şeyi en başından, en yalın hâliyle açıklamaya çalışarak. "Sanki sevgilisini elinden almışım gibi, bana sırtını döndü. Bana bok gibi davrandı. Ve bunu yaptığı ilk sefer de değil. Sen de biliyorsun." Lydia'ya kaşlarımı kaldırarak baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
faculty of those stuck in the past | sterek [b×b]
FanfictionTEEN WOLF FANFICTION | sterek | b×b Hayat size çok şey öğretebilirdi. Ama Stiles Stilinski'ye göre, hayat size bir bok öğretmiyordu. Bunu kampüsün ortasında sebepsizce gözyaşlarına boğulduğunuzda ya da yemekhanedeki bezelyeler boğazınıza dizildiğind...