bölüm 24 ; ışıkları kapatıyorum, beni bulmak istersen kendini yak
çalıyor ; cem adrian - herkes gider mi?***
Bayan Morrell'ın "Gir," dediğini duyunca muayenehaneden içeri daldım.
"Gerçekten biliyor musunuz?" Sesime yansıyan heyecana engel olamadım. Çantamı yere fırlatıp nefes nefese kalmış vaziyette sandalyeye oturduğumda gözlerim heyecanla parlıyordu.
"Önce biraz soluklansan iyi olacak." Beni kısa bir an süzdükten sonra önündeki kağıtlara geri döndü ve birkaç gün önce ona verdiğim günlüğün sayfalarını çevirdi. "Solgun görünüyorsun. Büyü seni o kadar mı zorluyordu?"
Bu soruya cevap vermek istemedim. Derek'le arada bir yalnızca karşı karşıya oturmak ve sessizlik içinde birbirimizi izlemek için buluşuyorduk ama hepsi buydu. Yeşil gözlerini yüzüme dikip sessizce beni izlemesi içimi gıdıklıyordu. Derek Hale birine yalnızca bakarak onu eritebilirdi. Ben de eriyordum ama bu bir yerden sonra boğucu olmaya başlıyordu. Sevgi beni boğuyordu. Zamanı dondurmak ve onunla sonsuza kadar o anda takılı kalmak istiyordum. Bu da kaçınılmaz olarak beni hasta ediyordu işte.
Sessizliğimi bir cevap olarak alan Morrell, günlüğü masanın üstünde itip önüme sürdü. "Bir iyi bir de kötü haberim var," dedi. "Hangisini duymak istersin?"
"Ben ne dersem diyeyim istediğinizi yapacaksınız. O yüzden biraz acele ederseniz..."
Deaton bir çare bulmakta başarısız olunca bana günlüğü kardeşine vermemi söylemişti. Morrell büyüler konusunda daha deneyimliydi ve eğer bir çare varsa bunu Deaton'dan daha kolayca bulabilirdi. Ama Morrell bize yardım etmeye hevesli değildi. Bu yüzden onu ikna edebilmek için Derek'le görüşmesini sağlamıştım. Tam olarak görüşmek denemezdi. Derek'in beni gerçekten sevdiğine ikna olması için onu uzaktan izlemesini istemiştim. Sonunda günlüğü almayı kabul etmişti ama günler geçmesine rağmen bana hiçbir geri dönüş yapmaması ümidimi yavaşça öldürmüştü. Bir saat önce telefonumun ekranında ismi yanıp söndüğünde heyecandan kendimi kaybetmiştim.
Homurdanmama hafifçe güldü ve ellerini masanın üstünde birleştirip her zamanki ciddi bakışlarını yüzüme dikti. "Büyü, biri sana zarar vermek istemedikçe geçersiz."
Gözlerimi kırpıştırdım. "Anlayamadım?"
"Çok zeki bir çocuksun Stiles ama diğer bütün çocuklarda olan bir kusura sahipsin: yetişkinlerin aldığı kararları anlayamıyorsun." Durup iç çekti. "Claudia aklını kaçırmadan önce çok güçlü bir druiddi. Aldığı kararların arkasında mantıklı nedenler olmadan hareket etmezdi. Annenin önüne engel koyduğunu düşünüyorsun. Ama bu doğru değil. O yalnızca seni korumaya çalışıyor. Ve bunca yıl sonra haklı olduğunu görüyorum."
Kulaklarımdaki basınç başımı döndürürken sandalyemde arkaya yaslandım. "Ben..."
"Büyüyü tamamen etkisiz kılamazsın," diye devam etti aklımın karıştığını görünce. "Ama kontrol edebilirsin. Büyünün kimleri etkileyeceğini seçebilirsin."
"Bu mu iyi haber?" diye sordum emin olamayarak.
Kaşlarını kaldırarak "Sana zarar vermeye niyeti olmayan bütün doğaüstülerle yatabilirsin Stiles," dedi bıkkınca. "Seni öldürmeye çalışmadığı sürece büyü karşı tarafı etkilemiyor. Bence bu senin problemini çözüyor."
"İyi ama Derek-"
"Bu da kötü haber." Sandalyesinde daha büyük bir ciddiyetle dikleşip öne eğilmesini izledim. Gözlerini gözlerime dikti. "Ben söylemeden de ne olduğunu anlayacak kadar zekisin," dedi. "Değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
faculty of those stuck in the past | sterek [b×b]
FanfictionTEEN WOLF FANFICTION | sterek | b×b Hayat size çok şey öğretebilirdi. Ama Stiles Stilinski'ye göre, hayat size bir bok öğretmiyordu. Bunu kampüsün ortasında sebepsizce gözyaşlarına boğulduğunuzda ya da yemekhanedeki bezelyeler boğazınıza dizildiğind...