9 • gidişin bana koymadı ki, ben senin yürüyüşüne hastayım

474 68 173
                                    

bölüm 9 ; gidişin bana koymadı ki, ben senin yürüyüşüne hastayım
çalıyor ; Pink - Trustfall

***

Biraz sakinleşince Derek'le günlerdir terk etmediğim odadan çıktım ve akşam havasının serinliğinde yürümeye başladık. Üstüme iki kat sweatshirt giymiştim, buna rağmen soğuk iliklerime işliyordu. Yine de günler sonra temiz hava almak güzeldi. Sokak lambalarını ağır ağır geçerken kollarımı kendime doladım.

"Sana üşürsün demiştim," diyerek dakikalardır süregelen sessizliği bozdu.

Göz devirdim. "Bir kat daha giyersem buharlaşacağımı da söylediniz." Titreyen kollarımı sıkarken yola baktım. "Ayrıca soğuktan değil, korkudan titriyorum."

"Öyle diyorsan..."

Elleri kotunun cebindeydi. Üstünde ince bir tişörtle aptal bir deri ceket vardı. Aptal diyorum, yanlış anlaşılmasın; deri ceketi severim. Gerçekten. Ama İhtiyar'ın üstündeyken sinir bozucu derecede iyi görünüyordu ve omuzlarının bu kadar geniş olması haksızlıktı. Otuz yaşındaydı adam -OTUZ! Belinin ağrıması, eski kumaş pantolonlar filan giymesi gerekmiyor muydu? Neden bu kadar iyi görünüyordu?

Başımın üstünde bir ampul parladı. Durup ona doğru döndüm. "Baksanıza," dedim. Yeşil gözleri beklemeden bana döndü ve bir adım önümde duraksadı. Gözlerim şüpheyle onu baştan ayağa süzdü. "Vampirler gibi ölümsüz filan mısınız? Yaşlanmıyor musunuz?" Sesli bir nefes aldım. "Yoksa... Kaç yıldır böyle görünüyorsunuz?"

Elleri hâlâ ceplerindeyken omuzları hafifçe öne doğru kıvrıldı ve adem elması ışığın altında parlarken boynunu geriye yatırıp hafifçe güldü. Dudaklarından çıkıp buhara dönüşen havanın arasından "Cidden Stiles..." diye mırıldandı. Başını indirip yeniden bana baktı. "İnanılmazsın. Vikipediye mi baktın?"

Yüzümü buruşturup yeniden yürümeye başlarken "Arama çubuğuna yazdığında ilk o geliyor, ne yapayım?" diye söylendim.

"Yine de onların çoğu saçmalık, biliyorsun."

"Biliyorum." Surat astım. Birlikte köşeyi döndük, yolun sonunda yurdun ışıkları görünüyordu. "Ne yapacağımı bilemedim. Ben de internete yazdım. Gördüklerimi zihnimden silmem gerekecek."

Kaldırıma çıkmak yerine yoldan yürümeye devam ederken "İnternettekinden pek farklı görünmüyor," dedi. Sonra bana kısa bir bakış atıp omuz silkti. "Gerçek hayatta yani."

Kaldırımda durduğumdan ondan birkaç santim daha yukarıdaydım. Üstten aşağı gözlerimi genişleterek ona bakarken "Mümkünatı yok," diye yükseldim. İşaret parmağımla yüzünün önünde bir daire çizdim. "Kendi gözümle gördüm ve kesinlikle, yüzde yüz, hatta yüzde bin beş yüz, internetteki resimlerden kat kat iyi görünüyordun-" Duraksadım. Boğazımı temizleyip bakışlarımı kaçırırken "Yani görünüyordunuz," diye tamamladım. "Aslına bakarsanız çok da dikkat edemedim yani- biliyorsunuz birileri geldi- kafam klozete girecek kadar telaşlıydım- bir an ölüyorum sa- AAAH!"

Yüreğim ağzıma geldi. Kelimeleri peş peşe dizmeye o kadar dalmıştım ki, ayağım kaldırımın kenarından kaymıştı. Ama ben yere kapaklanmayı beklerken Derek Hale beni iki eliyle belimden yakalayıp sabit kalmamı sağladı ve "Çok konuşuyorsun," dedi alaycı bir şekilde.

Güm.

Destek almak için benim ellerim de onun omuzlarına tutunmuştu. Ardına kadar açılmış gözlerle yüzüne bakarken "Öpücük ne içindi?" diye yumurtladım. O kadar an içinden, bunu sormak için KAHROLASICA BU ÂNI MI SEÇMİŞTİM? Adam beni belimden tutuyordu -AMAN TANRIM BENİ BELİMDEN TUTUYORDU!- ve ben gelmiş ona tam zamanında öpücükten bahsediyordum.

faculty of those stuck in the past | sterek [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin