bir asır geçse dinmez öfkesi

962 149 60
                                    

15.09.2022

Bu sabah Merkür'e, iki gün önce doğum günü partisinden hiçbir şey söylemeden apar topar ayrıldığım için Yeonjun'dan özür dilemeye gelmiştim. Beni yok sayan birinden, küçükken annemin özür dilemek erdemliktir deyip saçlarımı okşayışını hesaba katarak bir çocuk gibi, özür dilemeye gelmiştim. Gözlerim onu aradı, Merkür'ün mutfağında gözüme çarpan uzun boyu ve siyah saçları oturduğum tahta sandalyeden kalkmama sebep oldu. Yıkılmıştım, yıllardır bir enkazın altında yaşıyordum ben zaten. Şimdi onunla yüzleşmek canımı tekrar yakmazdı, yalnızca yeni yaralar açardı. Kabuk bağlar, yine Choi Yeonjun tarafından deşilirdi. Bildiği doğruyu ölene kadar tutardı avuçları arasında, sıkı sıkı. Doğru olduğunu sandığı yanlışları. Kimse için açmazdı avuçlarını fakat Soobin'in tek bir dokunuşuyla nasır tutardı parmakları, bütün her şeyi unuturdu.

"Beomgyu."

Neyi beklediğimi bilmiyordum, irislerim bir boşlukta süzülüyor, hiçbir şey düşünmeden, ama aslen zihnimde bir savaş varken, öylece seyrediyordum boşluğu. Benim de içinde savrulduğum boşluğu. Yeonjun'un sesi çıkardı oradan beni, irkildim sonra yüzüne baktım. "Soobin'i arıyorsan burada değil." Dedi. Üzerine geçirdiği gökyüzü mavisi önlüğe siliyordu elindeki ıslak bardağı, anlamsız bakışları ara sıra bana değiyor daha sonra tekrar elindeki bardakla ilgileniyordu. Ensesine kadar uzanan siyah saçlarını bağlamış, boynundaki izleri kapatmak için siyah boğazlı kazağını giymiş bir Eylül sabahında. Gülümsedim. Onu tanıyor olmak, bir zamanlar bana gülümsediğini bilmek; iki yabancı olmamıza rağmen halen ezbere bilmem onu, gülümsetti beni.

"Seni arıyordum."

Elleri duraksadı, afallamış gibi sanki başını kaldırdı yavaşça. "Ne istiyorsun?" Sildiği bardağı tezgâha bırakırken elleri pantolonunun cebine kaydı, bir dal sigara çıkarırken çakmağıyla yaktı onu. Mutfağın kapısına yaslanırken göz ucuyla baktı bana. "Doğum günün kutlu olsun." Sırıttı, dumanı Merkür'ün melankolik havasına karışırken dişlerini göstererek güldü. "Doğum günleriyle aranın iyi olmadığını biliyorum." Anladım, neyden bahsettiğini o kadar hızlı anladım ki kendime şaşırdım, başımı çevirip Merkür'ün çatlak camlı penceresinden dışarı baktım. Taehyun'ın doğum gününden bahsediyordu açıkça, onu öldürdüğüm o günden. Onu, doğum gününde öldürmüştüm ben. Ne ironik.

"Ondan değil, biliyorsun."

"Biliyorum."

Sigarasını küllüğe bastırırken aramızda duran tezgâha yaklaştı tekrar. Aramızdaki mesafe azalırken yukardan baktı bana, sorgularcasına, bana ne olduğunu anlamaya çalışırcasına. Neden bu hâlde olduğumu bilmiyormuş gibi baktı, bakarken bakışlarıyla ezdi beni. Bunu hak ettin dermiş gibi sanki, "Git." dedi. "Doğum gününü kutlaman gereken kişi ben değilim." Yine soğuk bir rüzgâr, bu defa sebebi on beş yaşında bir çocuğun yaptığı hatayı yüzüne vuran eski arkadaşım Yeonjun'du. Nasıl bir yanlıştı, yanılgı ve savaştı bu? Üç senede değişmez miydi insan, üç senede dinmez miydi bu öfke? Do Amca'nın bir sözü geldi aklıma, geçen yaz, çok sıcak bir gecede onunla Merkür'ü kapatırken ona da sormuştum aynı soruyu. Omzumu sıvazlayıp; Aşık olanın bir asır geçse bile dinmez öfkesi evlat, demişti bana. Aşık olanın. Kang taehyun hâlâ aşıktı, ona. Doğum günündeki o çocuğa.

Yeonjun'a cevap vermek için aralanan dudaklarım sırtıma değen bir çift el ile geri kapanmış, yutmuştum kelimeleri. "Ne konuşuyorsunuz?" Soobin'in neşeli sesi boşluğu seyreden irislerimin ona dönmesine sebep oldu, tam yanımda durdu. Bakışları ben ve Yeonjun arasında dolanırken omuz silktim, "Havadan sudan." dedim. "Havadan sudan." Dedi Yeonjun, bir tebessüm belirdi dudağında. Tek bir gülümseme içimde bir yerlerde yaşayan ufak çocuğu heyecanlandırdı, belki affetmiştir seni dedi. Belki. Bir defa daha kandırdım kendimi.

merkür'ün ardındakiler ‎𐦍 taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin