20.09.2022
Kimsin? Nerede doğdun? Doğduğun yerde kaç defa öldün de gömüldün? Endişelerin neler, aklından geçenler; bir yapbozun bin kayıp parçası mı zihnin yoksa şeytan mı sarmış zehirli sarmaşıklarını boynuna? Hiç varolmuş muydun yoksa kayıp ruhumun bir yanılgısı mıydı varlığın bana? Evin yolunu bulmuş muydun? Choi Soobin, evin yolunu bulmuş muydu da dikiliyordu karşımda böyle endişeli? Evin, Merkür'ün yolunu; hiç bulamamış gibi sanki, bana bakarken irisleri gözlerim dışında her yerde dolanıyordu.
Yeonjun niye sana artık kızmıyor sanıyorsun? Soobin anlattı ona.
Soobin anlattı ona. Soobin.
Ben bugün, gitmesin diye avuçlarım arasında sıkı sıkı tutmak zorunda kalmadığım çünkü her zaman yanımda olacağını bildiğim Choi Soobin için; gitmeyeyim diye elleri arasında sıkı sıkıya tutmak zorunda kalacağı birine dönüşmek istemiyordum.
"Senin acın benim dedin, beraber yüzleşeceğiz dedik. Kimse görmeden, duymadan, bilmeden."
Soobin avuçları arasında duran kahve bardağını bıraktı, bakışları masanın köşesine dalmışken titrek bir nefes verdi. "Niye yapıyorsun bunu kendine?" Kaşlarım çatıldı, irisleri gözlerime değdiğinde sanki hayal kırıklığı onunmuş gibi, oymuş bütün kırıkların sahibi, öyle baktı bana. Hayal kırıklığı oymuş gibi. "Gerçekleri anlatmadığın sürece acı çekeceksin böyle Beomgyu. Yeonjun seni arkadaşı olarak sayıyor hâlâ fakat doğruları bilmediği için tereddüt ediyor. Ona anlattığım için kızamazsın bana. Ölene kadar devam mı edeceksin böyle?"
"Gerekirse ölene kadar. Bırak öleyim gerekirse Soobin, bırak da hak ettiğim gibi bir sonum olsun."
"Hak etmiyorsun." Dedi, ses tonu sert ama sessiz; fısıldarcasına bağırdı bana. Arkadaşımın suratında gördüğüm ifade sessiz kalmama sebep oldu, ağzımı açamadım. "Herkes buna inandırmış seni, sırf gerçekleri bilmiyorlar diye sen suçlusun sanıyor herkes. Seni de kendinle çelişkiye düşürüyorlar böyle. Bir süre sonra diyorsun ki, ulan madem herkes beni suçluyor acaba gerçekten bende mi suç? Değil, siktiğimin Kallisto'sunda tek bir gerçek var Beomgyu. Fakat sen onu bana bile anlatmıyorsun."
Dün yüzüme vurulan gerçeklerin ardından bugün Soobin'in söyledikleri Merkür'ün kapısından geçip omuzlarıma çöken soğuk bir esinti gibi; hafif ama sancılı, öyle ağrıttı ki sol göğsümü. Biri eline almış gibi gül dikenini, durmadan kalbimin ortasına vuruyor. Bir değil iki değil, Merkür kadar belki. Kang kadar, çok defa.
"Ben de hiçbir şey bilmiyorum. Bildiğimi sanıyormuşum, öyle diyor Kamal. Ayakta uyuyormuşum Soobin, bu kadar. Bana söyledikleri bu kadar. Neymiş o siktiğimin gerçeği lan? Artık öğrenmek istemiyorum."
Sustu, onun da omuzlarına çökmüş benim kederim, dediği gibi beraber yüzleşmişiz sanki gerçeklerle. Benim acım onun olmuş, onunkisi benim. Oturmuş birbirimize bakıyorduk öyle, soğuk ama biliyorum; bir yerlerde hâlâ o çocuk. Soobin de o gece benimle beraber yanmış, öyle diyor hep. Derin bir nefes alırken masanın başında beliren kişiye kaydı gözlerim, diyorum ya hep başka bir yanılgı diye; yine başka bir ses, bu sefer Yeonjun. "Oturayım mı yanınıza?" Diye soruyor, elleri gökyüzü mavisi önlüğünün ceplerinde. Dudağı tek yana kıvrılmış, sanki buraya, Kallisto'nun kederli havasına ait değilmiş gibi.
Soobin gülümsedi, sıcak bir gülümseme; avuçları arasında duran sütlü kahveden biraz daha sıcak belki. Koltuğun köşesine kayarken yer açtı yanında Yeonjun'a, "Otur sevgilim." dedi. Onları seyrederken içimde bir yerlerde bir burukluk belirdi sanki, gülümsedim. Merkür'ün en az Paramore kadar nefret ettiğim bu hüzünlü ortamına sanki inat olsun diye el ele oturuyorlar, herkese ve her şeye rağmen. Kıskanmadım belki, özenmedim bile. Yalnızca Kang Taehyun geldi aklıma, bir süre seyrettim boşluğu. Sonra bir ses, yine Yeonjun. "Beomgyu." Diyor bana. "Beni affedecek misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
merkür'ün ardındakiler 𐦍 taegyu
Fanfiction✧ İstediğimde benim ol Choi, istemediğimi anla. Çünkü bu sana son seslenişim.