bazen bazı yıkımlar sizi hayata döndürür

716 104 60
                                    

30.09.2022

Ben, bazen bazı yıkımların bizi hayata döndürebileceğini üç sene önce öğrendikten sonra, bugün Eventus'tan içeri girerken o üç senenin ardından ilk defa özgür hissediyordum. Benim bütün varlığımı Kallisto'ya köle eden her ne varsa, yakıp denize atmıştım. Sonra o denizin bir çift gözde varolduğunu anlamıştım. Eventus'dan içeri girdiğimde irislerime değen ilk yüz onunkiydi, onun gözleriydi. Her yerde olması yetmiyormuş gibi şimdi de karşımdaydı, yanında tanımadığım birkaç sima; onlara gülümserken farkında olmadan saçlarını geriye tarıyordu. Kang Taehyun her zaman tehlikeliydi, yalnızca benim, uyarılara rağmen girmekten korkmayacağım türdendi. Belki de bu yüzden uzaktan onu seyrederken gözlerimiz buluştuğunda bu kadar ürpermiştim.

Denemek istediğini söylediği günün ardından görüşmedik, belki o da kafasında bir şeyleri bitirmek istemişti benim gibi. Benim gibi, onun da dağılan parçaları toplayıp tekrar dizmesi gerekmişti belki de. Bu yüzden yalnız bıraktım onu, bütün hayatı yalnızlıkla geçmiş benim için ise sorun değildi, ondan uzak olmaya alışmıştım. Şimdi onunla buluşan gözlerimiz, koridorun ortasında durup ara sıra kaçırdığım bakışlarımla onu seyretmeme sebep olurken, neden onun tehlikeli olduğunu anlıyordum. Kang hafifçe gülümserken, neden her zaman ayaz gözlerinden bu kadar korktuğumu hatırlıyorum. Aşık olmaktan en çok korktuğum ayazı buradaydı, eserken bu defa yanımdan sıyrılıp geçiyor, ben dışında herkesi savuruyordu sanki.

Adımlarım yanına yaklaştıkça etrafını saran insanlardaki dikkati dağıldı, yalnızca bendim baktığı, gülümsediği. Kang beni seviyordu, buna nasıl alışabilirdim? Gülümsemesi büyürken, kolunu yasladığı duvardan uzaklaştı. İrislerim, beyaz gömleğine gevşek bir şekilde taktığı kravattan ayrılıp yüzüne tırmandı. "Choi." Dedi, bana seslenmesiyle etrafındakilerin rahatsız edici bakışlarını hissettim üzerimde. Ellerim cebimden ayrılırken, ondan başka kimseye bakmamak için çabaladım. İnsanlarla aram hiçbir zaman iyi olmadı, yargılayıcı bakışları benim gergince ellerimle oynamama sebep oluyordu her zaman. Bana bakarken ne düşünüyorlardı? Neden bakıyorlardı? Hepsi kafamda birer kurmaca mıydı veya? Yine de, hiçbirini bilmesem de, bana doğru yaklaşıp karşımda duran Kang bütün bu soru işaretlerini unutturuyordu.

Yüzümde dolanan irisleri, dudağındaki hafif bir kıvrımla seyrediyordu beni, ben ise onun havalanan yüzüklü ince parmakları sebebiyle bakışlarımı kaçırdım. Ellerinden biri kiraz kırmızısı saçlarıma ulaştı, kulağımın arkasına yerleştirdiğinde gergince etrafı seyretmeye devam ettim. Neydi beni rahatsız eden bu his? Kang'ın, "Geciktin." demesiyle bütün dikkatim tekrar dağıldı, ona baktım. Boğazımı temizlerken saçlarımda dolanan parmaklarını kavradı elim, "Dün gece geç uyudum." derken arkama döndüm. Onu peşimden Eventus'un boş bir sınıfına sürüklemeden önce tek hatırladığım gülümseyerek ellerimize baktığıydı.

"Beni bu kadar özlediğini bilmiyordum Vanilya."

Vanilyaydım ben, yalnızca Kang'ın olandım. Onun bildiği yalnızca, tadını bildiği ve en sevdiği vanilyası, aptal gibi sırıtırken buldum kendimi. Sonra söyleyeceklerim aklımdan hiç uçmamış gibi sanki, tekrar kaşlarım çatıldı, sınıfın kapısını kapatıp baktım ona. Bana yukarıdan bakarken her zaman böyle gülümsüyordu, alaycıldı ama sıcaktı da, çelişkili ama zor bela birleştirdiğim yapbozumu dağıtmıyor artık. "Herkesin önünde ne yapıyorsun?" Dudağını büzdü, elleri cebine girerken yaklaştı bana. Kapı kolunda duran elim arkamda kalırken, sırtımı kapıya yaslamak zorunda kaldım, hafifçe başımı kaldırdığım vakit ise biliyordum nasıl yanacağımı. Artık yanan canım değildi, bendim. Ona bakarken gözlerim ve benliğimdi, Kang için her yeri ateşe verebilirdim belki de. Kallisto'yu, Eventus'u. Bizi ve herkesi. "Baş başa olduğumuzda daha çok hoşuna gidiyor galiba."

merkür'ün ardındakiler ‎𐦍 taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin