25.09.2022
Nasıl olduğumu sormadılar bana, nasıl olduklarını anlatıp durdular yalnızca. Acıdan omuzları çökmüş birine kendininkileri yüklemekti bu. Kendi karanlığında boğulan birini sonu olmayan bir boşluğa itmekti, bencillikti. Ve etrafı bencil insanlar ile çevrili olan benim için ise acı vericiydi. Çünkü bir diğer bencil insandım ben. Dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan, bir yıkılışıyla bin kişiyi yıkacak olandım kendi gözümde. Oysa büyüyünce anladım, o yıkılış bendim. Ben yıkılırdım da kimse duymazdı. Kırardım, kırılırdım ve bunun büyük bir yıkılış olduğunu sanardıım. Değildim, ne Kallisto'da ne de Eventus'da bir yerim yoktu. Neye tutunduğumu biliyorum yalnızca. Neden hâlâ hiçbir yerimin olmadığı bu kasabada kaldığımı biliyorum.
Şimdi ise karşımda beni yıkmaktan çekinmeyen Kang Yeosang duruyordu. Buradaydı, karşımda gülümsüyordu. Beni bir defa daha yıkmaya gelmiş gibiydi. "Uzun zaman oldu." Dedi. Birbirine kenetlediğim ellerim titriyordu çünkü her şey dün gibiydi. Onun beni öpüşü, benim Kang için defalarca ölüşüm; tek tek hatırladım yaşananları. Bir defa daha yıkıldım, sonra Kang'a baktım. Arkasına yaslanmış, dirseği hâlâ üst basamağa yaslıyken irisleri Yeosang'ın yüzünde dolanıyordu. "Beni gördüğünüze sevinmediğinizi biliyorum ama seninle konuşmam gerekiyor Beomgyu." Bir adım attı, şimdi tam önümdeydi. Bana bakıyordu. Elleri kahverengi paltosunun cebinden ayrıldı. Siyah, uzun saçlarını usulca kulağının arkasına yerleştirirken üzerimde dolanan bakışlarından kaçmak istedim, yapamadım.
"Sevinmedik." Dedi Kang, bakışlarım ona kayarken ikisinin birbirine baktığını fark etmem ile yıllardır üzerinde durduğum çizgiden sıyrılıp boşluğa düşmüşüm gibi hissettim. Taehyun ona bakarken ne düşündüğünü anlayamıyordum, irisleri benim gözlerimle buluştuğunda bakışlarının nasıl yumuşadığını gördüm. Eskisi gibi bakmıyordu, daha yabancıydı. Kederliydi, belki öfkeli. "Hâlâ seni tanıdığım kadar dürüstsün." Dedi Yeosang, tekrar bana döndüğü vakit "Ne konuşacağız?" diye sordum. Kang'ın titrek bir nefes verdiğini işittiğimde ayağa kalktı. Arkasında duran duvara yaslanırken sigara paketini çıkardı cebinden, ardından Yeosang "Burada mı konuşacağız?" diye sorduğunda histerik bir şekilde güldü Taehyun. Neden böyle olduğunu anlıyordum artık, yine de onun gibi olamadığım için kendime kızıyordum. İnsanları sürekli affediyordum çünkü, acınası olan bendim belki de.
"Burada konuşacaksınız."
Yeosang'ın bakışları ikimiz arasında turlarken dudaklarını büzüp başını salladı. Dünya umrunda değil gibiydi, Hueningkai'nin çocuktuk bahanesinin altına sığınmaya hazırmış gibi duruyordu. Veya belki de gerçekten bir bahane değildi, Merkür'ün duvarında yazan ne olacaksa olsun gibiydi, ne olacaksa olsun der gibi başladı cümlelerine. "Hiçbir şey söylemeden gittiğim için bana hâlâ kızgın olduğunuzu biliyorum." Taehyun'a doğru bir adım attı, ben kalçamı arkamdaki merdivenin parmaklıklarına yaslarken kollarımı birbirine bağladım. Sonra Yeosang'ın parmakları Taehyun'ın elindeki sigara paketine ulaştı, vanilyalısından bir dal alırken titrek bir nefes kaçtı dudaklarım arasından. Sigarasını yakıp dudakları arasına yerleştirirken canım sıkıldı.
"Ne kadar umrunuzda olduğunu bilmiyorum ama hayatımın en kötü günüydü. Annem ve babam boşandığı için apar topar Kallisto'dan taşınmak zorunda kaldık."
"Umrumuzda olmadığını biliyorsan niye burdasın?"
Yeosang, Taehyun'ın sözlerine karşılık gülümsedi. "Senin umrunda olan Beomgyu çünkü. Ve ben onu öptüm. Ama bana onu neden öptüğümü hiç sormadın." Bana doğru dönerken, vanilya aromalı sigarasını üfledi yüzüme doğru. Bakışlarım dudaklarına kayarken gözlerimi devirdim. Kang'ın doğrudan bize baktığını hissetsem bile dönüp ona bakmak istemedim. Onu, bir başkasının dudaklarına değen vanilya aroması yüzünden dahi kıskanacak kadar nasıl sevebilmiştim? Dudaklarıma yakıştığını söylediği vanilyası bana özel kalır sanıyordum. Dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan o bencil insanlardandım çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
merkür'ün ardındakiler 𐦍 taegyu
Fanfiction✧ İstediğimde benim ol Choi, istemediğimi anla. Çünkü bu sana son seslenişim.