10.10.2022
Bir kelebek vardı, sol göğsümün ortasına çöken ve Kang'ın dokunuşları ile kanat çırpıp da hayata dönen; şimdi o kelebek Merkür'e girdiğimde son defa çırparmış gibi kanatlarını, bu akşam bizimkilerle takılırım diye geldiğim Merkür'de, Yeonjun'u ararken mutfağa baktım fakat giremedim. Kotumun cebinde duran titrek ellerim mutfağın kapısını sıkıca tutunduğunda geriye birkaç adım attım, içeride Kamal ve Yeosang varken adımlarım kapının önünde durdu. Kang Yeosang, Kai Kamal Huening'in yakalarına tutunmuş sıkıca ve çatık kaşlarıyla bağırıyordu ona. Merkür'de müzik çalsa da onların sesini bu kadar net duyabilmek orada biraz daha kalmak istememe sebep oldu. Dinleyecektim, dinlerdim çünkü ben başkalarının meselesine burnunu sokmayı seven bir heriftim. Başkasının meselesi olan mesele, hayatımı darmadağın ettiği içindi belki de.
"Niye geri geldin Yeosang? Hani siktiğimin Kallisto'su boğuyordu seni?"
Hueningkai sakince konuşuyordu, küllerini tezgâha bastırdığı sigarası yere düşerken boş bakışları karşısındakinde dolanıyordu. Yeosang ise, benim bahsettiğim kelebek gibiydi. Bir kelebeğin son kanat çırpışlarıydı onun surat ifadesinde gördüğüm, gitmek isterken nasıl kalmayı bu kadar düşlemek aynı zamanda ve göğsüne çöken sızılara rağmen kalamamak, hepsini anlıyordum. Biliyordum, belki de bu yüzden ona kızamıyordum. Sevdiği adam, uğruna benim hayatıma kederi soktuğu Kamal, karşısında durmuş dikiliyorken onu anlıyordum. Anlamaktan nefret ediyordum.
"Senin için geldiğimi biliyorsun. Nasıl hâlâ bilmiyormuş gibi davranırsın?"
Sustu Yeosang, sonra kapı aralağından tekrar Kamal'ın yüzüne değen irislerim titredi. Boş bakışları değildi bunlar, Yeosang'a gitmesini söylerkenki gibi bakmıyordu; bir şeyler vardı fakat o yapbozun tamamlanmasına izin vermiyordu. Hep dağıtıyor elleriyle, neden yaptığını sorsam o da bilmiyor gibi her zaman. Neden böylesin diye sormak isterken, bağırmak aynı zamanda, susmak genzimi daha önce hiç yakmamıştı bu denli.
"Sen ne yaptın? Taehyun'ı öpmüşsün yine. Hani sondu, bitmişti. Öyle dedin bana," Yumruk yaptığı eliyle Hueningkai'nin göğsüne vururken hafifçe, ağladığını gördüm. Kamal'ın adımları arkasındaki tezgâha çarpınca durdu, "Artık ona karşı hiçbir şey hissetmediğini söyledin." Hueningkai Yeosang'ın göğsünde duran bileğini tutunca suratım asıldı. Birbirimize biz iyi geliyorken, nasıl yine biz mahvedebilirdik her birimizi? Hepimizi, bütün herkesi, kendimizle beraber yakabilirdik? "Öptüm onu ama hiçbir şey hissedemedim Yeosang." Yine sessizlik çöktü, arkada çalan Paramore'u duydum, All We Know".
"Neden bütün bunları yaptığımı düşündüm o gece, hâlâ Taehyun'a karşı bir şeyler hissettiğim için miydi? Yoksa sırf benim elde edemediğimi eden Beomgyu'ya öfkeli olduğum için mi, saatlerce bekledim. Cevabı onu öptüğümde bulurum sandım." Hueningkai'nin kısık sesi tekrar kapı aralığından onlara bakmama sebep oldu, Yeosang başını eğmiş elinin tersiyle gözyaşlarını silerken Kamal onu izliyordu asık suratıyla. Her şeye son vermek için gelmişler buraya, bütün bunlara bir yol bulup noktayı koymaya. Fakat Kamal'ı tanıdığım gibi nasıl bu boktan kasabadan kurtulup gitmek istiyorsa, Yeosang bir o kadar tutmak istiyordu onu elleri arasında sıkı sıkıya.
"Buldun mu cevabını?"
Yeosang'ın kısık sesine karşılık ikisi arasında dolanan irislerim Hueningkai'ye bakan gözlerinde durdu. Çaresizliğin vücut bulduğu kelebek, sanki son bir günü kaldığını öğrenmiş ve saatlerini karşısında ona doğru yaklaşan, içindeki ufak çocuğu yenememiş olan Hueningkai için feda etmeye hazır, dikiliyordu orada. "Buldum Yeosang." Bir eli Yeosang'ın yanağına tırmandığında başını eğdi Hueningkai. "Taehyun'dan hoşlanırken onun Beomgyu'ya olan bakışlarından nefret ettim, neden ben değilim diye sordum kendime." Hueningkai'nin ağladığını görmek kalbimi kırdı. Sonra yine neden kendimden bu kadar nefret ettiğimi anladım. Affetmemem gereken insanları sevdiğim için nefret ediyordum en çok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
merkür'ün ardındakiler 𐦍 taegyu
Fanfiction✧ İstediğimde benim ol Choi, istemediğimi anla. Çünkü bu sana son seslenişim.