bin derdine bir devası varmış, onun da içine zehir katmış

944 145 149
                                    

16.09.2022

İçki kokusu, votka. Burnumun sızlamasına sebep oluyor, henüz dudaklarıma değdirmediğim alkol damarlarımda dolaşıyor gibiydi. Uzaktı kadehim, benden çok uzakta, masanın diğer ucunda fakat başım dönüyordu. Başımı döndüren biri vardı çünkü burada, Merkür'de. Birçok yıkıma sebep oluyordu içimde, karşımda oturmuş, yanında oturan yabancıya dudağını tek yana kıvırarak gülümsüyordu. Suratındaki muzip ifade, benim uzun süredir onu seyrediyor oluşumu fark etmesiyle birlikte yavaşça solmuş, gül dikeni gözleri benim irislerime değmişti. Yutkundum, onun gözlerinde gördüğüm bakış ellerimden birinin usulca masanın üzerinde duran kadehe ulaşmasına sebep oldu. İçmemiştim, bir yudum bile. Buna rağmen nasıl yanıyordu yanaklarım? Başım dönüyor, onun piercingli kaşını hafifçe kaldırıp bana hesap sorarcasına bakması, neden ona baygın gözlerle baktığımı sorgulaması, yudumladığım kadehin üzerinden adem elmama kayan bakışlarını yakalamamdan hemen önceydi.

Soğuk bir esinti, gözlerinin ayazından bahsetmiyorum, soğuk bir esinti Merkür'ün kapısından girip tüylerimi ürperttiği vakit çekildi bakışlarım üzerinden. Masada duran sigara paketine kaydı parmaklarım, onun hâlâ üzerimde dolanan bakışları benim sandalyemi geriye itip ayağa kalkmamla beraber kayboldu. Üşüdüm, ben de kayboldum. Bana bakmasını istiyordum, üşümeye razıydım. Kang'ın bana bakmasıyla üşümek istiyordum, soğuğu seviyordum. Onun ayazını yalnızca. Adımlarım içeri giren soğuğa yöneldi, içinde cayır cayır yandığım, onun gözlerinin buzundan çok uzak bir soğukluk kiraz kırmızısı saçlarımı savurdu, dışarı çıktım.

Kırık bir tabela, Kallisto yazıyordu üzerinde. Bahar festivalinin başlamasına saatler kala geldiğim Merkür'ün tam karşısında bozuk bir sokak lambası, cızırtısı rahatsız etmiyordu beni. Yaktığım çakmağın sesiyle ahenk içerisinde, ucuna ateş değen sigaramın dumanıyla uyumluydu. Bir de duyduğum kapı gıcırtısı, nerede duysam tanırım Merkür'ün kapısını, şimdi şeytan üçgeni tamamlandı diyordu bana. O buradaydı, nefesi ensemde, bana uzak fakat hiç olmadığı kadar yakın. "Choi." Diye seslendi, ismimi pek duymazdım ağzından. Yalnızca Choi, kısa ve kederli. Ses tonu kederli ama keskindi, bir bıçak gibi değil fakat kırık bir buz kütlesi belki.

"Choi."

İkinci seslenişinde biliyordum, bu sefer çok yakındı bana, ensemde soludu. Hiç olmadığı kadar uzaktı da, çelişkisi boynuma dolandı, oracıkta boğmaya hazırdı beni. Adımları yanımda bittiğinde, dudakları arasında bir dal sigarayla bekliyor, elleri cebinde gökyüzüne bakıyordu. Ona bakmadan gördüm bunları, bazen görmek için bakmak gerekmiyordu çünkü. Ezberlemek, her adımını tanımak ve bilmek, içine işlemesi, ben Kang'ın yürüdüğü bütün yolları ezbere bilirdim.

"Çakmağını versene."

Elleri cebinden ayrılmadı, benim yumruk yaptığım elimde avcumu yakan çakmak gevşedi, yaktım. Çakmağı sigarasının ucuna uzatıp yaktım onu, bir an bile bakmadım ona. Ve bir an bile çekilmedi onun irisleri benim yüzümden. Sanki son bakışıymış gibi bakıyordu bana her zaman, sanki az sonra öleceğim ve beni, onu öldürdüğüm yere gömecek.

"Niye geldin?"

Ona sorduğum soru aramızdaki mesafeyi kapatmasına sebep oldu, omzum koluna değdiği vakit titredim. "Canını yakmaya." Dedi, kelimeler boğazıma dizildi. "Sana vurmadan yakacağım canını." Yaktın diyemedim, yakıyorsun, bütün bedenim ateşin içinde sen bana dokunuyorken ve ben eriyorken ellerin arasında, erimek istiyorken, diyemedim. Benim canımı her nefesinde yakıyorsun diyemedim. "Acının ne demek olduğunu unutma hiç." Biraz daha yanaştı, hizama yetişmek için eğilirken bana doğru, suratıma doğru üflediği dumanların arasından, "Öptüğün her dudakta, o gece gözümün önünde onu öpüşünde tattığım acıyı hisset," diye fısıldadı bana. Cümlesinin devamı, aralarına sigarasını aldığı parmaklarından birinin göğsüme değmesiyle tamamlandı. "Tam burada hisset. İçin kanasın."

merkür'ün ardındakiler ‎𐦍 taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin