16.09.2022
Ne yapacağımı bilmiyordum, onunla olmak isterken ölmek istemek aynı zamanda; ikimizin beraber olmasının bir yıkım yaratacağını bilmeme rağmen kopamamam ondan asla ve her fırsatta adının çıkması dudaklarım arasından, Kallisto'da sığınacak hiçbir yerimin olmamasının sebebiydi. Onun olmak için hazırdım, beni öldürmesini bekliyor fakat o bana her sıkı sıkıya sarılmak istediğinde yine itiyordum onu. Çelişki, dengesizlik, neydi bütün bunlar? Beni öldürmek isteyen bir ruha aşık olmaktı bu his. Bu deli his, onun bana dokunması için yalvarmak fakat her dokunduğunda kaçmak ondan.
"Paramore."
Merkür'de otururken kulağıma değen kalabalık sesi içimi gereksiz bir heyecanın kaplamasına sebep oldu. Gereksizdi. Duyacağım zaman bana acı vereceğini bildiğim şarkıları dinlemek için heyecanlanışım çok gereksizdi. Acıydı, canımı yakardı. Hayley'in "Bütün istediğim sendin." diye bağırışının içimde yaratacağı burukluğu bilmek, bilmek ve tek sebebinin Kang olduğunu görmek, kabul etmek, artık bahar festivaliyle ilgili her şey acı veriyordu bana. En sevdiğim şarkının bana gül dikeni misali batması, kalbimin ortasına çökmesi ve o enlerimin bir çift gözde, onun gözlerinde sömrülmesi böyle bir şeydi. En sevdiğim değildi artık, en acıtanımdı.
Kader kartlarını çıkarmış gibi, onu gittiğim her yerde karşıma çıkararak bana sonunda kaybedeceğimi bildiğim bir oyun oynuyordu. Kang Taehyun işaret parmağıyla masada duran kadehinin ağzında daireler çizerek seyrediyordu beni. Kafasını Merkür'ün deri koltuğuna yaslamış, diğer eli baldırları arasında duruyorken onu beklediğimi biliyordu. Aramızdaki çekim öyle kuvvetliydi ki, yasaklı mevyeyi görünce iştahımın kabarması olayıydı. O bana yasaktı çünkü yakardı. Beraber Kallisto'yu yakardık, şeytan Kang'a değil, Kang fısıldardı ona.
Şeytan'ın fısıldayışı gibi, elindeki kadehi kavradı uzun parmakları ve ayağa kalktı. Yavaş adımlarla gözleri bir an olsun çekilmeden gözlerimden, ben elimdeki içkiyi içerken bana doğru yürüdü. Hiçbir şey söylemeden yanıma oturduğu vakit ciğerimi dolduran vanilya kokusuyla nefesimi tuttum. Gittiğim her yere ayak basıyor, Kang, tam da dediği gibi benim canımı vurmadan yakabiliyordu. Üzerimde dolanan irisleriyle yapıyordu bunu; keskin, yargılayıcı ve alaycı. Her zaman olduğu gibi gülümsüyordu. Bak nasıl da yakıyorum canını şimdi diyordu, nasıl kıvranıyorsun gözümün önünde. Altımda kıvranmanı istiyorum.
"Burada ikimize yer yok dediğin Kallisto'da, ne diye durmadan geliyorsun yanıma?"
Alkol tadının yoğunlaştığı dilimden dökülen sözcükler sanki kalbinde bir yerlere dokunmuş gibi gevşedi gülümsemesi, koyu irisleri korkuttu beni. Gözlerinin içine bakarken her zaman soğuk bir esinti kaplarmış gibi bedenimi, üşüyor ve titriyordum. Her şeyi anlatıyordu aslında gözleri. Burada canını yakmak için duruyorum diyordu, "Canını yakmak için." diye fısıldıyordu. Bir kolunu oturduğumuz siyah, deri koltuğun başlığına yaslarken bana doğru döndü bedenini. "Gittiğin her yerde ben olacağım, ayak bastığın her delikte ensende soluyacağım. Sana demiştim Choi, bana baktıkça o geceyi hatırla, canın yansın." Kokusu burnuma her değişinde dudaklarına kayan irislerim sanki bir günah işlemişler misali tekrar boşluğa düşüyordu. Kang Taehyun onun vanilya aromasını tatmak istediğimi biliyor muydu? Şimdi olduğu gibi ondan kaçırdığım bakışlarımı yakalayıp sırıtırken, aklımden geçenlerden haberdar mıydı?
"Neden ben?"
Fısıldadım ona, arkada Hayley Williams "Bunca zaman sonra bile seni hâlâ seviyorum." diye bağırırken, Kang karşımda durmuş her saniye ve her nefesimde biraz daha yaklaşırken bana, "Kızdığın kişi, nefretinle boğduğun, zehirlerini saldığın ve öldürdüğün; defalarca, neden benim? Neden o değil?" diye fısıldadım. Ben konuşurken dudaklarını yaladı, dudaklarımı yaladım; ağzıma bulaşmış gibi onun vanilya aroması. Koltuğun üzerinde duran eli enseme yanaşmış, Taehyun'ın masadaki içkisinde duran diğer eli ise hâlâ kadehin ağzında turluyordu. İçi buz dolu votka kadehi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
merkür'ün ardındakiler 𐦍 taegyu
Fanfiction✧ İstediğimde benim ol Choi, istemediğimi anla. Çünkü bu sana son seslenişim.