Yemek çok güzel geçmişti. Çok tatlı ve samimi insanlardı. Özellikle Maria'nın enerjisi insanı mutlu ediyordu. Saat 9.30 gibi Maria'ya en yakın zamanda evine ziyarete gideceğimize söz vererek restorandan çıktık.
"Altan biraz sahilde yürüyelim mi?" dedim temiz havada onunla konuşmak istiyordum. "Olur bebeğim" diyerek ceketini itirazlarıma rağmen bana giydirdi.
"Nasılsın sevgilim?" dedim deniz kenarında yürürken. Soruma şaşırmıştı "İyiyim." "Gerçekten nasılsın kabusların devam ediyor mu veya alıştın mı?" dedim sorunları vardı bana yansıtmıyordu. Banka oturduk.
"Aden seni üzmek istemiyorum bir tanem bunları konuşmayalım." dedi. Dizimi bükerek ona döndüm "Asıl bu üzüyor beni Hiçbir derdini anlatmıyorsun bana. Seni üzen şeyler var. İyi günde kötü günde diye söz verdik biz. Bana anlatmayıp kime anlatacaksın. Anlat sevgilim." dedim.
Sessizliğine karşı yükselerek şakaklarına bir kaç öpücük bırakıp "Söyle sevgilim ne rahatsız ediyor seni?" diyerek bir kaç kez daha öptüm. "Çok gençsin Aden 21 daha, bazen acaba ondan gençliğini çalıyor muyum diye düşünüyorum. 28 yaşındayım yakında 29 olacağım çoğu şeyi gördüm geçirdim. Ama sen öyle misin, okulun yeni bitti taze kırılgan bir çiçek gibisin." İçini dökmesi için sessizce dinliyordum.
"7 yaş gözümde büyümeye başldı. Ben senin yaşındayken 14 yaşında bir çocukmuşsun. Bencillik mi yapıyorum? Gençliğinin baharında seni kendime saklamak isteyerek. "
"Belki de bir süre sonra sıkıla-" diyecekken parmağımı dudaklarına bastırdım. "Sakın Altan, sakın bu sözü tamamlama. Böyle bir şeyi asla düşünme bir daha."
Ellerimi yanaklarına koyarak hafif uzamış sakallarını hissettim. "Ben bu gençliği seninle geçirmek istiyorum. 7 yaş o şekilde bakarsan fazla gözükebilir ama sen o zamanlar bana ablik yaptın sadece öyle düşünme. Şu an farklı ben artık bir çocuk değilim ve tüm benliğimle söyleyebilirim ki sana çok aşığım."
Yemin edebilirim her kelimemde gözleri daha da parladı. "Gel bebeğim." Göğsüme çekerek saçlarını öptüm. "Duygusal kocam benim." diyerek saçlarını okşamaya başladım.
Yakınlarda kimse yoktu. Denizin dalga sesi ve hafif esen rüzgar sesi vardı. Bir süre sessizliğin huzurunu paylaştık.
"Tamam yeter bu kadar duygusallık. Şimdi acil yapmamız gereken bir şey var." dedim ciddiyetle. "Ne?" "Pamuk şeker bulmamız lazım acayip canım çekti." dedim dudağımı ısırarak.
Elimden tutarak benimle ayağa kalktı. Dudağımdan kısaca öpüp yürümeye başladı. "Bana kalırsa dudakların pamuk şekerden daha tatlı. Dudaklarının tadını sürkli alabiliyor olman kıskandırıcı bir olay. Keşke bende sahip olabilsem böyle bir ayrıcalığa. Ayrıca kendin bu kadar tatlıyken canının pamuk şeker çekmesi garip." önemli bir teoriymiş gibi konuşuyordu.
"İstediğin zaman öp, öpme diyen mi var." dedim omuz silkerek. Elimi bırakıp yanaklarımdan tutarak dudaklarıma yapıştı. Şaşkınlıktan karşılık verememiştim. Açık bir alanda ilk defa bu kadar yakındık. Utanmıştım. O da zaten çekilmişti. Elimi tekrar tutarak yürümeye devam etti. "Her zaman istiyorum ama sen sürekli utanıyorsun."
"Yo hiçte utanmadım" diyerek çocuk gibi inkar ettim. Parmağının ucunu yanağımda gezdirip "Kızaran yanakların öyle demiyor ama güzelim." dedi.
El ele yürürken daha fazla insan bulunan kısımlara geldik. Kestane satan amcayı görünce aklıma gelen şey belliydi. Nereye baktığımı fark eden Altan o tarafa doğru yürüdü. Kestaneleri kağıt torbaya koydu amca. Altan torbayı bana uzattı. Gülümseyerek aldım. Parayı ödedikten sonra yürümeye devam ettik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korubaşı Mahallesi
Short Story"Avuçlarım arasında çırpınıp duran minik bir kuşsun. Sarıyorum yaralarını seni ait olduğun yere gökyüzüne salma vakti geliyor. Beceremiyorum açamıyorum avucumu, bırakmak istemiyorum. Minik kuşum bulamaz ki bana gelen yolları, giderse sonsuz gökyüzün...