selam
8>
Okul bitmişti ve dün eve geri dönmüştük. Malikane halen boştu, artık eve gelmemesi işimize yarıyordu. Onlarla mektup sonrasında sonunda Cedric ile bu gün görüşecektik.
Heyecandan yerimde duramıyordum çünkü neredeyse 2 aydır onu görmüyordum. Güne 2 mektupdan saysak 60'a yakın mektup yazmıştık bir birimize.
Yazlık elbiselerimden birini giyip saçlarımı 2 tane yandan ördükten sonra bana aldığı parfümü sıkmıştım. Biraz kapatıcı, gloss, eyeliner ve rimel ile makyajımı tamamlamıştım.
Kapının çalmasıyla ışık hızıyla aşağıya inmiştim. Matteho'yu itip kapıyı açtığımda elindeki çiçek ile yüzünü kapatmış bir adet Cedric ile karşılaşmıştım. "Tanrım! Seni çok özledim!" dediğimde yüzündeki çiçeği çekip ona sarılmama yardımcı olmuştu. Matteho gülücükler saçarak Cedric'in elindeki buketi aldığında Cedric bana daha sıkı sarılıp etrafında döndürmeğe başlamıştı.
Beni geri yere indirdiğinde yanaklarıma yüzlerce öpücükler bırakıyordu. Sonunda dudaklarımdan öptüğünde Matteho "Tanrım! Hadi içeride öpüşün!" diyerek bizi içeriye itmişti. Ardından Matteho ile de sarıldıklarında ben getirdiği gülleri inceliyordum. Matteho Cedric ile konuşurken hemde Cedric'in valizini içeri sokmuştu. Cedric buraya gizlice gelmişti, zaten Hangleton küçük bir muggle kasabası olduğu için neredeyse kimse buranın Voldemort'un evi olduğumu bilmiyordu.
Cedric'i mutfağa getirdiğimde Matteho da arkamızdan ona yeni okulu hakkında sorular soruyordu. Buz dolabından Meyve suyu çıkardığımda Matteho içki şişesini elime tutuşturup meyve suyunu yerine bırakmıştı.
Ben viski bardaklarına içkiyi doldururken bir yandanda Cedric'i inceliyordum. Yüzü bembeyazdı ve daha da kaslıydı. Bu yıl mezundu ve onunla birlikte bir daha Hogwarts da okuyamayacaktım.
Uzanan saçlarına ve çöken göz altlarına dikkat ettiğimde o hala Matteho ile sohbet ediyordu. "Saçlarını neden kesmiyorsun Ced?" diye sorduğumda "Orada her kesin saçı böyle. Bence güzeller ama senin kesmen için uzatıyorum." demişti. Önümdeki viskiyi tek seferde kafama diktiğimde onu da alıp evden çıkmıştım.
Bir muggle parkına cisimlendiğimizde artık hava serinliyordu ve güneş batmak üzereydi. Park inişli çıkışlıydı, bu yüzden bizde güneşin batışını izlemek için en tepe yerine tırmanmıştık. Çıkıp oturduğumuzda elimi tutup yüzümü ona doğru çevirmişti.
Şu an yüzlerimiz daha yakındı ve benim kalp atışlarım olması gerekenden daha hızlıydı. Hafifçe gülümsediğinde "Kalbin yerinden çıkacak Aly." demişti. Bana hayranlıkla bakmağa devam ederken "Aslında, benim de senden farkım yok." demişti. Gözleri yüzümün her bir zerresini incelerken gözlerimde durduğunda "Kirpiklerine bile," nefes verip yüzüme sanki daha fazla yaklaşa bilirmişcesine yaklaştığında devam etmişti. "..kirpiklerine bile ayrı sevdalandım Alyssa. Her zerrene ölürüm, esir olurum." dediğinde artık gözlerimiz kapanmış, dudaklarımız ise birbirine yaslanmıştı. Kollarımı boynuna dolayıp ondan ayrıldığımda alnını alnıma yaslamış, sadece gözlerime odaklanmıştı.
Çantasından müzik çalar ve kablolu kulaklığını çıkardığında birini benim kulağıma, diğerini ise kendi kulağına takmıştı. Geçen ay radyoda duyup adını çok merak ettiğim şarkının ta kendisiydi. Bunu ona mektup olarak yazdığımda bana o şarkıyı bulmağa söz vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘖𝘯𝘭𝘺 𝘺𝘰𝘶 𝘮𝘺 𝘨𝘪𝘳𝘭, 𝘖𝘯𝘭𝘺 𝘺𝘰𝘶 𝘮𝘺 𝘥𝘢𝘳𝘭𝘪𝘯'..
FanfictionÖzgürdüm, ama bir yandan da değildim. Kim olduğumun farkına bile varmamışken, sana nasıl aşık oldum ki ben? Cedric Diggory fanfiction kitabı. baslangiclar biraz enayi isi