Otuz dört

12.8K 1K 163
                                    

"Erdem, bir saat oldu çık artık hadi." Ilımlı sesiyle beni ikna etmeye çalışırken kapıyı tıklattı iki kez.

"Çıkıyorum şimdi," diye mırıldandım aynada kendime bakmaya devam ederken.

Bir saat kadar önce, o malum olaydan hemen sonra, Serkan'ın kucağından kalkıp koşa koşa odama kıyafetlerimi almaya gitmiştim, ve duşa gireceğimi söyleyerek banyoya kilitlemiştim kendimi.

Duştan çıkalı baya oluyordu, karşısına çıkmaya yüzüm olmadığı için banyodan çıkmak istemiyordum.

Hatta Serkan kapıya vurmadan önce gitmiş olmasını umuyordum ama ne yazık ki hala buradaydı demek ki.

Utanılacak bir şeyin olmadığının ben de farkındaydım ama işte, elimde değildi. 'Geç boşalan Erdem' olarak, bir adamın minik dokunuşuyla boşalmış olmayı yediremiyordum kendime.

Ben banyodayken Serkan'ın arkamdan uzun uzun gülmüş olması muhtemeldi, tek isteğim bu olay yüzünden aramıza bir soğukluk girmemesiydi yoksa gider bir köprüden atlardım utancımdan.

Derin bir nefes alarak kapının kilidini ters yöne çevirdim ve ardından da kapıyı açtım.

Serkan karşı duvara yaslanmış, sanki karısının doğumdan çıkmasını bekleyen kocalar gibi sabırsızca çıkmamı bekliyor gibiydi.

Ciddi suratını görünce içim rahatladı, en azından dalga geçmeyecekti benimle. Ama bu yine de çekinmeden gözlerinin içine bakabilmem için bir sebep değildi.

Hala çok utanıyordum.

Beni karşısında görür görmez, yaslandığı yerden doğrularak çekildi ve yanıma gelmek için birkaç adım attı.

Karşıma geldiğinde asık suratımla yüzüne baktım. Gözlerine bakmaktan utandığım için bakışlarım çenesi, dudakları ve burnu arasında gidip geliyordu.

Sessizlik uzarken, birden, "Saçlarını kurutmamışsın?" dedi sanki her şey çok normalmiş gibi.

Soracağı her türlü soruya, yapacağı her türlü yoruma hazırlıklıydım ama konuyu açmaması beklemediğim bir şeydi. Şaşırarak gözlerine baktım, anlayışlı bakışlarla karşılaşmak kendimi biraz daha iyi hissetmemi sağlamıştı.

Şaşkınlıktan cevap veremedim.

Alnıma dökülen ıslak saçlarımı geriye doğru taradı. "Saç kurutma makinesi nerede?"

Seslice yutkundum ve banyo dolabına çevirdim bakışlarımı. "Şurada.."

Saçlarımdaki eliyle yanağımı okşadı kısaca, ve sonra teması keserek banyonun içine girdi ve gösterdiğim dolabı açtı. Kurutma makinesini bulup tekrar yanıma geldiğinde, elimi tutup beni salona yönlendirdi.

"Otur, geliyorum," diyerek koltuğun başında bıraktı elimi. İtaat ederek söylediğini yaptım, hemen arkamızda bulunan prize makineyi takıp geri gelmişti yanıma.

Arkama oturdu. Saçlarımı güzelce kurutmaya başladığında, sessizce bekledim işini bitirmesini.

Saçlarımı yavaş yavaş okşayarak yapıyordu, ve bu beni mayıştırmıştı. Farkında olmadan esnedim.

"İşte bitti," dedi dakikalar sonra, makinenin sesi kesildiğinde. Omuzlarımdan tutarak beni kendine çevirdi, ve göz göze geldiğimizde yüzüne bana doğru eğip işaret parmağını burnuma sürttü. "Şimdi uyumaya hazırsın."

Bakışlarım istemsizce duvar saatine kaydığında şaşırmadan edemedim. Saat ne ara bu kadar geç olmuştu?

Serkan 4 saattir mi burdaydı yani?

Galiba banyoda tahmin ettiğimden daha uzun süre kalmıştım.

"Uykum yok," dedim tekrar bakışlarımız buluşunca, sanki daha saniyeler önce esneyen ben değilmişim gibi. Tek kaşını 'öyle mi' der gibi havaya kaldırınca oflayarak omuzlarımı düşürdüm. "Ama yorgunum."

Güldü ve ayağa kalkıp elimden tutarak beni de kaldırdı. Odamın nerede olduğunu bilmediğini, Serkan duraksayınca hatırladım.

'Haa' der gibi kaşlarımı havalandırdım ve odama doğru yönlendirdim onu.

Odayı görür görmez, "Oh, yatağın çift kişilikmiş. Süper.." diye bir tepki vermesi beni güldürmüştü. Ben gülünce onun da dudakları kıvrıldı.

Yatmam için yorganımı kaldırınca onu bekletmeden hemen girdim içine.

Üzerimi güzelce örttükten sonra yatağın kenarına oturdu ve yüzümü saklayan uzun saçlarımı geriye doğru çekti.

Nedense o an utancım gün yüzüne çıktı ve yine bakışlarımı kaçırdım. Benim rezilliğim yüzünden bugün hiçbir şey yapamamıştık. Ben çocuk gibi kendimi banyoya kilitlemiştim, ve o sabırla beni beklemişti. Çıktığımda bile bana güler yüzle tepki vermişti ama ben utancımdan adama iki çift laf edemiyordum.

Rezil bir insandım.

"Neden hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun?" diye sordum en sonunda, dayanamayıp.

Kaşları havalandı merakla. "Ne oldu ki?"

Ona, 'ciddi misin' bakışları attım. Kendimizi kandırmaya gerek var mıydı gerçekten?

"Bir şey olmadı da o yüzden bir şey olmamış gibi yapıyorum, Erdem. Sen kendin büyüttün olayı, banyodan çıkmadın saatlerce." İç çekerek açıklayınca bakışlarımı yine kaçırmak zorunda kaldım.

"Elimde değil ki, bilerek utanıyorum sanki.." diye mırıldandım triplenerek.

"Yavrum utanılacak ne var bunda?" dedi gözlerini büyüterek. "Bugün yarın biz seninle sevişmeye kalksak, ilişki sırasında boşalırsan da mı utanacaksın?"

"Aynı şey değil!" Doğrulup oturur pozisyona geçtiğimde, karşı karşıya oturuyorduk şimdi. "Böyle bir şey ilk defa başıma geliyor."

"Evet, aynı şey değil." Kafasını aşağı yukarı salladı. "Bu daha da fazlası. Masum bir dokunuşumdan bile etkilenip boşalmış olman seninle dalga geçme isteği uyandırmaz ben de. Aksine, hislerinin gerçek olduğunu ve benden gerçek anlamda hoşlandığını ispatlar. Yani kısacası, sende ki bu etkim beni sadece mutlu edebilir."

Eliyle yanağımı kavradığında gözlerimi kırpıştırdım.

"Ayrıca eğer karşında gerçekten seninle dalga geçen birisi olsaydı da utanman yersiz olurdu. Herkesin başına gelebilecek bir durum, dediğim gibi ilişki sırasında boşalmaktan farksız benim gözümde. Bu çok doğal."

Uzun konuşmasını bitirdiğinde, bu tatlılığı karşısında daha fazla dayanamadım.

Üzerine doğru atılarak kollarımı beline sardım.

"Teşekkür ederim," dedim beline sıkıca sarılırken. "İyi ki tanışım seni."

İyi ki yanlışlıkla yazmışım sana..

İDDİA -BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin