Bölüm Şarkısı; maNga-Dünyanın Sonuna Doğmuşum
Ölmek isteyecek kadar hayattan nefret ettiğim çok olmuştur. Yalan değil zor bir ergenlik geçirdim, zor bir hayat yaşadım. Ne olur sandıysam elimde kaldı, hangi hayalimi yeşertmeye çalışsam üzerine yağmur yağdı, fırtına çıktı. Yine de ben hayata tutunmaya çalıştım. Yaşıyorsak bir nedeni olduğuna inananlardandım çünkü. Sonuç olarak dediğim gibi benim de ölmek istediğim çok oldu ama ölüme bu kadar yaklaştığımı hiç hatırlamıyorum.
Derin bir sızı hissediyordum tam kulağımın altında. Elimi acıyan noktaya götürmek istiyordum ama vücudum benim komutlarımı kabul etmiyordu sanki. Etrafımdaki seslere dikkat kesildiğimde saat tik-takları duyup şaşırdım. Ben evimde sadece dijital saat bulundururdum. Nefret ederdim çünkü o itici akrep ve yelkovanın sesinden.
Ardından burnuma çalınan kokuya anlam vermeye çalıştım. Sterilize edilmiş hastane kokusuna benziyordu. Acaba bir kaza geçirip hastaneye mi yatırılmıştım? En son bir asansördeydim ve asansör düşüyordu. Hayır, hayır düşmüyordu asansör çıkıyordu!
"Uyandırın onları." Tok bir kadın sesi emreder bir şekilde konuştuktan saniyeler sonra vücuduma bir elektrik dalgası yayılıyormuş gibi hissettim. Acı vermiyordu ancak sanki her hücrem yeniden oluşuyordu. Ardından benden izinsiz açıldı gözlerim ve ortamdaki beyaz floresana alışmaya çalıştım yavaş yavaş.
İleriye baktım ancak tek gördüğüm bembeyaz fayanslar, yine aynı şekilde beyaz duvarlardı. Elimi uzattığımda çarptığım camla geri adımladım ancak bu sefer de sırtım cama çarpmıştı. Sonra fark edebildim cam bir silindirin içindeydim. Altımdaki tabanı görebiliyordum ama üstümde tavan yoktu. Sanki silindir sonsuza kadar uzanıyor gibiydi. Korkuyla baktım etrafıma ve ilk birkaç metre ilerimdeki çocukla bakışlarım kesişti. Aynı benim gibi bir fanusun içerisindeydi. Üzerinde askeri üniforma vardı.
Şaşkınca etrafına bakınan çocuk sarışın, mavi gözlüydü. Genç olduğu her halinden belli olsa da yorgun gözüküyordu. "Beni duyuyor musun?" ona doğru bağırdığımda ağzı aralandı ve bir şeyler dedi ama anlamadım sanırım cam ses geçirmiyordu.
Diğer tarafıma baktığımda ise bu sefer genç bir kadın gördüm. Siyah saçları kırmızı örtüsünün ardında kalmış, aynı örtüsü gibi kırmızı bir elbise giymişti. Elbisenin karın kısmı açıkta kalıyordu. Yüzüne baktığında Hintlilere benzettim ama anlam veremiyordum. Neden bir yanımda Hintli bir kadın diğer yanımda sarışın bir asker duruyordu? Asıl önemli soru; neden bir cam kutuya hapsedilmiştim?
Bembeyaz duvar açılıp içeri aynı anda siyah eş üniformalar giymiş insanlar içeri girince endişeyle fanusa adeta yapıştım. Bana doğru geliyorlardı. Neredeyse yirmi kişi vardı ve ifadesiz yüzlerle git gide yaklaşıyorlardı.
Sonunda kıvırcık saçlı, genç bir adam önümde durup bana gülümsediğinde kaşlarımı çattım. Sağıma soluma baktığımda diğer fanusların önünde de birileri durmuş, asker çocukla ve Hintli kızla ilgileniyorlardı.
Tekrar kıvırcık oğlana döndüğümde cam üzerinde sanki bir ekran varmışçasına parmaklarıyla birkaç tuşa bastı ardından sakin bir ses kulağıma çalındı. "Merhaba Ezgi, beni duyuyorsun değil mi?" şaşkınlıkla ağzım aralanırken aynı anda öfkeyle bedenim gerilmişti. Bu da kimdi ve adımı nereden biliyordu?
"Eğer beni duyuyorsan başını sallar mısın Ezgi? Korkmana gerek yok sana zarar vermek için burada değilim." Sesi samimi geliyordu ancak ilk defa gördüğüm bir adama güvenecek değildim.
"Sen kimsin be?" yüzümü buruşturup sorduğumda sevimli bir şekilde gülümsedi. "Ben Hevel, sana yardım etmek için buradayım. Dışarı çıkmak istediğini biliyorum ancak vücudun şuan bu ortama hazırlıklı değil. Bir dezenfekte ve adaptasyon süreci geçireceksin. Korkmana hiç gerek yok banyo yapmak gibi düşün sadece üç dakika sürecek. Senden tek istediğim sakin kalman tamam mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünyanın Sonuna Yolculuk
Science Fiction5048 Yılında Dünya yaşanılamaz bir hale gelmiştir. İnsanlığı yöneten on bir kral Dünya'yı tamamen yok etmekle risk alıp gezegeni iyileştirmek konusunda anlaşmazlığa düşünce çareyi yeryüzünde şimdiye kadar yaşamış diğer insanlardan yardım istemekte b...