Bölüm şarkısı: Rag'n'bone Man - Human
"I'm only human after all, don't put your blame on me"
("Ben her şeyden önce bir insanım, beni suçlamayım...")
*
Napolyon der ki: "İnsanları harekete geçirmek için iki manivela vardır; Menfaat ve korku." Son derece doğru gelir bu tespit bana. Kitleleri korkutarak yönetmek geçmişten günümüze gelen adice bir manipülasyon tekniğidir velhasıl.
Hitler kendisi var olmadığı takdirde Almanya'nın düşeceğini ve batının kuklası olacağını savunan bir diktatördü mesela. Birinci Dünya Savaşı'nı kaybetmenin etkisi ile ekonomik ve psikolojik buhranda olan Alman halkını korkutabildiği kadar korkutmuş, sonra da o korkuyu Yahudilere yönelik bir nefret aracına dönüştürüp toplumun belli bir kesmini hedef göstererek soykırım yapmıştı. Hitler düştü mü evet, Almanya yok oldu mu, tabii ki hayır. Çünkü devletler ve halklar yaşar diktatörler ise yok olmaya mahkumdur.
Korku tehlikelidir, elini kolunu bağlar olmadık insanlara itaat edip olmadık fikirlere inanmanı sağlar. Ancak yine de unutulmamalıdır ki korku son derece beşeri bir duygudur. Hepimiz korkarız, kimimiz cesurdur ve ödü kopmasına rağmen karanlığı delmek adına bir adım atar. Kimisi ise korkar ve siner. Kuklalık yapar, boyun eğer. Bir toplumda birinci grup ikinci gruptan fazla olmadığı sürece de ne yazık ki o toplum refaha ulaşamaz. Kutuplaşır, ayrışır, birbirine nefret kusar. Çünkü özünde kimse mutlu ve huzurlu değildir.
Yine de ben insanlığa dair hiçbir zaman umutsuz olmadım. Beni kanıtlar nitelikte bir yanımda Paul duruyordu mesela. Nazi askeriydi, Hitler komutasındaydı ve muhtemelen Almanya'nın dünyayı ele geçireceğine inanıyordu. O zamanlar o kadar inanılıyordu ki Hitler'in amacına ulaşacağına çok sevdiğim yazar Stefan Zweig ve karısı dünyanın o halini görmeye dayanamayıp intihar etmişlerdi. Çok acıdır ki onların intiharından yalnızca kısa bir süre sonra da Hitler kaybetmiş, ikinci dünya savaşı bitmişti.
Diğer yanımda ise Tara vardı. Hayal etmekten bile acı duyduğum Serona denilen insanlık dışı bir yönetim altında tüm özgürlükleri kısıtlanmış bir halde yaşamaya çalışıyordu. İlk tanıştığımızda dediği şeyler hala aklımda. Bana Serona'da yaşamasına rağmen çok mutlu olduğunu söylemişti. Çünkü gelecekte insanlığın Serona'yı yenip özgürlüğüne kavuşmuş olduğunu görmüştü.
Bir yanımda umut bir yanımda korku otururken ben sadece merak doluydum. Volga'da neden sadece Serona görevlilerinin sahip olduğu bir dövme vardı? Bildiğimize göre Serona yok olalı yüzyıllar olmuştu. Nasıl olur da hala onu savunan birileri var olabilirdi?
"Yani senin dediğine göre bu dövmeye sahip olan o adamın Serona denen şeyle bir ilgisi var öyle mi?" Paul ciddi bir tavırla sorduğunda yanımda oturan Tara düşünceli gözlerle duvarı izliyordu. "Dediğim gibi sadece Serona çalışanlarına yapılan bir dövmeydi o. Halk bilmezdi, görevliler kendi arasında Serona'ya çalıştığını anlatmak için kullanılırdı."
"İyi de artık Serona diye bir şey yok, neden öyle bir dövmeye sahip ki?" sorduğum soruya cevap beklerken aniden ayaklanan Paul ile bakışlarımı ona çevirdim. "Bir dakika!" Tara'ya kaşlarını çatarak bakan Paul devam etti. "Sadece Serona çalışanlarının sahip olduğu bir dövmeydi diyorsun. Nasıl sende de oluyor bu dövme o zaman?"
Paul'un sorduğu soruyu anlar anlamaz şaşkınlıkla karışık bir endişe ile Tara'ya döndüm. Yüzü kireç kesmiş çocuk telaş dolu bir ifadeyle yutkundu.
"Sen bana burada günlerdir kendi ülkemi savunan bir asker olduğum için zorbalık ederken aslında kendin dünyanın en iğrenç oluşumuna hizmet eden bir adi miydin Tara konuşsana!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünyanın Sonuna Yolculuk
Science Fiction5048 Yılında Dünya yaşanılamaz bir hale gelmiştir. İnsanlığı yöneten on bir kral Dünya'yı tamamen yok etmekle risk alıp gezegeni iyileştirmek konusunda anlaşmazlığa düşünce çareyi yeryüzünde şimdiye kadar yaşamış diğer insanlardan yardım istemekte b...