1-Yorulmuş, Yalnız Kız

392 46 38
                                    

Bölüm Şarkısı; Model-Sarı Kurdeleler

 Dinlediğim şarkının sesini biraz daha açarken saatin henüz sabahın sekizi olması hiç umurumda değildi. Sanki kağıttan yapılmışçasına ince olan evimizde nefes alsak alt kattaki ayyaş komşumuzun duyuyor olmasını da umursamıyordum. Ben onun geceleri sarhoş sarhoş bağırtılarını dinleyebiliyorsam o da benim sabahları hazırlanırken şarkı söyleyip dans etmeme katlanabilirdi.

Sarı saçlarımı liseden kalma emektar maşamla kıvırırken yüzümden güller eksik olmuyordu. Bugün çok mutlu ve heyecanlıydım, biliyordum bugün benim günümdü! Bugün hayatım değişecekti.

İki gün önce aylardır peşinden koşturup maillerimle ve telefonlarımla yaka silktirdiğim yayınevinden bir randevu koparmıştım. Sonunda benimle görüşüp uzun süredir kurguladığım romanıma bir şans verip değerlendireceklerdi. Tüm hayatımı adadığım hayalim sonunda gerçekleşecekti.

Yetiştirme yurdunda büyümüş bir gençtim ben. Okumayı öğrendiğimden beri en iyi arkadaşım olmuştu kitaplar. Yazmaya başladığımda ise kalem tutarken bileğim yorulacak kadar küçüktüm.

Üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandığımda sonunda hayallerim için en önemli adımı attığımı düşünmüştüm ancak işler o kadar kolay değildi ve hayat bana her zamanki gibi bir tokat daha atmıştı.

Okulu bitirdikten sonra ortada dımdızlak kaldığımda ne kadar aptal olduğumu fark etmiştim. Kimse yazdığım şeyleri okumak şöyle dursun ciddiye bile almamıştı. Ben ise pes etmemiştim. İki yıl boyunca sabahları yazmış akşamları bir gece kulübünde barmaidlik yapmıştım ve kitabımı bastırmak için yetecek parayı toparlamıştım. Tek eksik arkamda duracak bir yayıneviydi onu ise bugün bulacaktım!

Kara gözlerime düzgün bir eyeliner çekmeye çalışırken arkamdan gelen sesle irkildim. "Kızım sabahtan beri big boy big boy diye şarkı söylüyorsun senin sevgilin 1,75!" ev arkadaşımın alaylı sesiyle üfledim. "Sana ne be? Onun kalbi büyük bir kere!"

"Aynen yavrum aynen, hadi banyodan çık artık." İşe gideceğini bildiğim için uzatmadım ve son kez kendime bakıp dışarı çıktım.

Kahvaltıda yemek üzere ne zaman aldığımızı bilmediğim simitleri masaya koyduktan sonra su kaynatıp sallama çayımı bulabildiğim tek temiz kupaya koydum. Berbat bir haldeydi ev ancak ne benim ne de ev arkadaşımın zerre vakti olmuyordu bir şeyleri düzenlemeye.

Ben sertleşmiş simidi yerken mutfağın kapısı açıldı. "Senin randevun kaçtaydı?" bir yandan saçlarını toplayan bir yandan ağzındaki tokayla benle konuşmaya çalışan arkadaşıma bakıp gülümsedim. "On ikide. Öğle arasında editör benim için on beş dakikalık bir boşluk ayarladı. Çok heyecanlıyım Nilü ya!"

Karşımdaki kızıl saçlı kız gülümseyip anlayışla baktı suratıma. "Kıyamam kuzuma, endişelenme sakın. Buralara gelmek bile kolay değildi senin için. Eminim bayılacaklar kitabına." İçimi rahatlatan sözleriyle ben de gülümsedim. Nilüfer benim yetiştirme yurdundan arkadaşımdı. Yıllarca Denizli'de yaşamıştık. O on sekiz yaşına gelir gelmez memur olmayı seçerken ben üniversite okumuştum. Beni okutan kişi bile Nilü'ydü aslında. O olmasa bu kadar rahat olamazdım.

Benim okulum bittikten sonra ise hayallerimiz peşinde beraber İstanbul'a taşınmıştık. İki yıldır burada yaşıyor hayatı bir köşesinden yakalamaya çalışıyorduk.

"Sen niye acele ediyorsun on ikideyse randevun?" önümdeki simitten aldıktan sonra konuşan Nilü'yü hemen cevapladım. "Çevik'le buluşacağım. Bir kahve içeceğiz dört gündür görüşemiyoruz." Nilü'nün yüzü duyduğu isimle hemen buruşmuştu. Çevik'ten hoşlanmadığını biliyordum iki yıldır alışamamıştı çocuğa.

Dünyanın Sonuna YolculukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin