Birkaç gün önce bölüm attım okumadıysanız ilk onu okuyun lütfen :)
Bölüm Şarkısı:Athena-Yalan
16.Gün
Kafamın içinde yabancı bir şarkı çalarken gözümü bile kırpmadan dünyanın en ilginç şeyini izliyormuş gibi tavanı izliyordum. Tek kolum başımın altındaydı, üzerimde saten bordo bir pijama takımı vardı. Henüz kurumamış saçlarımdan papatyalı şampuanımın kokusunu alırken içimde zerre huzur barındırmıyordum.
Derin bir nefes aldım ve yatağımda oturur hale geldim. Ala ve Tara çoktan uykuya dalmışlardı. Paul'un ise yatağı boştu.
Dayanamayıp ayağa kalktıktan sonra parmaklarımın ucunda kapıya doğru ilerledim. Oda tamamen karanlık olsa da ben ilerledikçe yolum aydınlanıyordu. Yirmi gün önce görsem şok olacağım bu teknoloji benim için öylesine normalleşmişti ki gram garipsemiyordum artık.
Kapıyı olabildiğince yavaş açmaya çalışsam da Tara'nın yatağında yan döndüğünü fark ettim. Genç adam en ufak bir sese bile uyanıyordu maalesef ama yapabileceğim bir şey yoktu. Resmen bu gece odanın duvarları üstüme üstüme geliyordu.
Sonunda kendimi dışarı attığımda odamızın hemen yanındaki balkona doğru ilerledim belki biraz nefeslenmek iyi gelirdi.
Balkonun cam kapısı ben önünde durduğunda direkt açıldı. Serin hava yüzüme doğru eserken gözlerimi kısıp içeri adımladım. Balkonun en ucunda gördüğüm bedenle göğsüm sıkışırken genç adam da beni fark etmiş gibi arkasını döndü.
"Ezgi, uyuyamadın mı?" Paul'un sorusuyla başımı iki yana salladım. Arman'ın bana izlettiği görüntülerden beri çocuğun kendine bir zarar vermesinden korkuyordum. Tek başına balkonda olması da canımı sıkmıştı. İyi ki gecenin bu saatinde kalkmıştım içimdeki sese kulak verip.
"Sen ne yapıyorsun ki burada?" yanına adımlayıp balkonun kenarında oturduğumda çocuk omuz silkti. "Düşünüyorum."
"Öyle mi, ne düşünüyorsun peki?" Paul bi iç çekip aynı benim gibi oturdu." Gecenin bu vakti kırmızı aynı ışığı sarı saçlarına yansırken her zamankinden daha genç gözüküyordu."
"Bu işin sonucunun nereye ağlanacağını düşünüyorum tabii ki. Aramızda başka bir şey düşünebilen var mı?" dediği şeyle gökyüzüne bakıp ofladım.
"Öyle ya da böyle Dünya'yı kurtaracağız Paul."
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" emin değildim aslında ama bu sürünün bir başı varsa o da bendim ve ben emin gözükmezsem kimse beni takip etmezdi. Ne yaptığımı biliyormuş gibi gözükmek zorundaydım.
"Çünkü insanlık hep bir çıkar yol bulmuş. O kadar savaş, o kadar felaket, o kadar katliam yaşanmış ama insanlık hep kazanmış." Dalga geçiyormuş gibi güldü Paul. "Tam olarak neyi kazanmış insanlık söylesene Ezgi?" sorusuyla afalladım. Ben cevap veremeden devam etti.
"İnsanlığın bir bok kazandığı yok. Sen kaç tane arkadaşım öldü savaş başladığından beri biliyor musun?" bana dönüp konuştuğunda öfkeden kızarmıştı ve boynundaki damarlar belirginleşmişti.
"Buraya gelmeden önce nasıl bir ortamdaydım biliyor musun?" başımı iki yana salladım. Paul zar zor nefes alıyormuş gibi soluklanıp devam etti.
"Cepheyi nasıl hayal ediyorsun bilmiyorum ama hayal ettiğinden on kat beter olduğunu bil. Biz geri cephedeydik. Gece vaktiydi hava buz. Karnımız aç. Ön cepheden ateş sesleri geliyor. Onlar öldüğü an biz geçeceğiz yerlerine." Transa girmiş gibi konuşurken onu dinliyordum dehşetle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünyanın Sonuna Yolculuk
Science Fiction5048 Yılında Dünya yaşanılamaz bir hale gelmiştir. İnsanlığı yöneten on bir kral Dünya'yı tamamen yok etmekle risk alıp gezegeni iyileştirmek konusunda anlaşmazlığa düşünce çareyi yeryüzünde şimdiye kadar yaşamış diğer insanlardan yardım istemekte b...