Gözümü açtığımda loş bir ışık vardı. Neredeyim ben diye etrafa bakındım. Doğru ya hastanedeyim. Yeni uyanınca algılarım düşük oluyordu.
Akşam olmuştu. Telefona baktığımda saat 22.44'tü. Ne kadar çok uyumuştum böyle. Anneme baktım. Koltukta uyuyordu. O da çok yorulmuş olmalıydı. Aynı zamanda çok acıkmıştım. Kış ayının ortasındaydık ama aşırı bir sıcak vardı odada. Sessizce kalkıp koridora çıktım.
Koridorda bir hemşire haricinde kimse gözükmüyordu. Otomatik kapıdan servis dışına çıktım. Daha uzun bir koridor beni karşıladı. Sabah ne kadar dolu ve gürültülüydü bu koridorlar. Şimdi ise herkes odasına çekilmişti.
Camın önüne geldim ve dışarıyı izliyordum. 8. katta olduğum için tüm Konya ayaklarımın altında gibiydi.
Ne olacaktı bundan sonra? Bu hastalık neyin nesiydi? Yarından itibaren bir sürü testlere girecektim. Korkuyordum hem de çok. Babannem gibi acı çekersem hep? Ölmek istemiyordum. Bir sürü hayalim vardı. Şimdi ise her şey belirsiz ve boşluktu.
Düşüncelerimi tanıdık bir ses böldü.
"Yadenur?"
Gözlerimdeki ıslaklıkları silip arkamı döndüm. Bu sesin sahibi Hüray'dan başkası değildi.
Hüray'dan
"Ne yapıyorsun burada?" dedim. Ağlamış mıydı o?
"Asıl sizin ne işiniz var? Saat epey geç oldu."
Güldüm. "Bugün nöbetçiyim. Kan istemlerini yapmak için servise gidiyordum."
"Anladım."
"Odana geç istersen. Burası biraz serin."
"Biraz burada kalacağım."
"Ağladın mı sen?" dedim.
"Yoo ne ağlaması." diyerek gözlerini kaçırdı. Galiba konuşmaya ihtiyacı vardı.
"Konuşmak ister misin? Şuraya oturalım gel."
Banklara oturduk. Bir süre sessiz kaldı.
"Korkuyorum." dedi ve gözünden bir damla yaş aktı. Elleriyle oynuyordu.
"Böyle hissetmen çok normal. Seni anlıyorum. Her şey çok yeni. Tedavine başlayınca daha iyi olacaksın." diyerek teselli etmeye çalışıyordum.
"Babannem." dedi. Derken sesi titriyordu. Ne olmuştu ki babannnesine? Tekrar konuşması için bekledim.
"O benim bu hayatta en çok sevdiğim kişiydi. İkinci annem gibiydi. Arkadaşımdı yeri geldiğinde. Üç sene önce kanserden kaybettik. O günden beri hep dua ettim. Allah'ım beni hastalıkla imtihan etme dedim. Ya babannem gibi olursam? Çok acı çekti. Ağrılara dayanamayıp her gün ölmeyi istedi. Korkuyorum." dedi.
Korkuyorum derken gözlerime bakmıştı. İri şaşkın gözleri şu an hüzünlüydü. Kirpikleri ıslanmıştı. Kızarmıştı gözleri. Sanki karşımda küçücük bir kız çocuğu vardı. En sevdiği oyuncağı elinden söküp alınmış bir kız çocuğu. Gözlerindeki yaşanmışlık şimdi daha belliydi.
"Keşke yanımda olabilseydi. Onu çok özlüyorum. Biliyor musun acılar içindeyken bile bizi düşünürdü. Acıktım diye ağrılar içinde kıvranırken bana çorba yapmıştı. Benim pek arkadaşım yoktu. Babannemle çay demlerdik. Özellikle yaz günüyse balkonda konuşurduk. En iyi arkadaşım da oydu. Annem çalıştığı için hep babannemle vakit geçiriyordum. Çok anım var onunla. Ama bir gün yatağında ölü buldum. Gitmişti, bırakmıştı beni." dedi. Arada durup o anları tekrar yaşıyor gibiydi.
Ne kadar çok seviyordu babannesini. En sevdiği insanı, en yakın arkadaşını kaybetmişti ve yokluğuna hâlâ alışamamıştı. Şimdi de bu hastalık çıkmıştı. Ağır geliyordu bu olanlar ona.
"Başın sağ olsun öncelikle. Babannen seni böyle görmeyi istemezdi değil mi? Korkma. Bu hastane romatoloji bölümü olarak Türkiye'nin en iyilerinden. Emin ellerdesin. Tıp her geçen gün ilerliyor. İyileşeceksin." dedim. Karşımda ağlayan biri olunca mantığım devre dışı kalıyordu. Nasıl teselli edeceğimi bilemiyordum.
"Evet beni böyle görmek istemezdi. Kusura bakmayın ben kendimi tutamadım." dedi.
O kadar masum ve savunmasız gözüküyordu ki. Sarılmak istedim. Sanki sarılınca her şey geçecekmiş gibi.
"Olur mu öyle şey. İstediğin zaman anlatabilirsin. Her zaman dinlerim." deyip gülümsedim. "Ben de babamı kaybettim yedi sene önce. Silahlı bir çatışmada kaybettik."
"Öyle mi başınız sağ olsun."
"Teşekkür ederim. O yüzden en sevdiğini kaybetmek nasıl bir şeydir iyi bilirim. Ben de onu çok özlüyorum. Doktor olmamı çok istiyordu ama göremeden gitti bu dünyadan."
"Bence çok iyi bir doktor olacaksınız. Sizi böyle görse gurur duyardı." deyip tebessüm etti. Ben de tebessüm edip teşekkür ettim.
"Ben artık gideyim. Annem beni göremeyince endişelenmesin."
"Tabii. Ben de servise gideceğim." dedim. Beraber yürüdük.
"Teşekkür ederim. İyi geceler." deyip odaya girdi.
Birkaç saniye kapıya baktım. İçimde bir burukluk oluştu. Mesleğimiz gereği hüzünlü şeylere alışıktık. Ama bu seferki hüzün başkaydı ve beni derinden etkilemişti. Çoğu arkadaşım babamı kaybettiğimi bile bilmezdi. Yeni tanıştığım birine daha ilk günden anlatmıştım. Hem de hastam olan birine. Bu kızda anlamlandıramadığım garip bir şey vardı.
Kafamı salladım. Kendime gelmem gerekiyordu. Daha bir sürü yapılacak iş vardı. Kan istemleri için için hemşirelerin olduğu yere doğru yöneldim.
Yadenur'dan
Odaya girdim. Az önce ne olmuştu? Neden anlattım ki ona? Ah Yadenur ah. Daha ilk günden tanıştığın birine neden anlatırsın ki..
Hiç adetim değildi bu konuyu anlatmak. Ama anlatmıştım işte."Yadenur, ne zaman uyandın?" dedi annem.
"Oldu biraz. Hava almaya çıkmıştım. Anne ben çok acıktım."
"Sen uyurken teyzen geldi. Erhan teyzenle gitti. Şu masanın yanındaki poşette poğaça var. Ses yapmadan ye. Pijama da var. Onları giy de yat."
"Tamam anne hallederim ben. Sen uyu. İyi geceler"
"İyi geceler. Çok oyalanma." dedi ve tekrar yattı.
Bir şeyler atıştırdım. Pijamamı giydim. Yatağa uzandım. Hüray ile olan konuşmayı düşündüm. Çok cana yakın biriydi. Harun doktorun dediğine göre de benimle o ilgilenecekti. Bu demek oluyordu ki daha çok karşılaşacaktık.
Telefonu elime aldım. İsminin anlamını merak ediyordum. Hemen baktım.
Ay gibi özgür, ay kadar bağımsız.
Güzel bir anlamı vardı. Ona yakışıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
T.A.K
ChickLitBirbirlerini tanımayan, hayatın farklı yönlerinde yaşayan Yadenur ve Hüray'ın yolları, beklenmedik bir şekilde hastane odasında kesişir. Yadenur, hastalıkla mücadele ederken, Hüray ise ona umut ve destek olmaya çalışır. İkisi de hayatın zorluklarıyl...