Bugün hastanedeki yirminci günümdü. Bazen yaşadıklarımı hâlâ idrak edemiyordum. Ağrılarımdan dolayı sürekli yakınınca "Normal insanlar gibi bir hayat sürmeyi bekleme. Süreci kabullenmeye çalış ve hayatını ona göre yaşa." demişti doktor. O gün bolca ağlayıp düşünmüştüm. Eski sağlıklı günlerim geride kalmıştı. Güçlü olmaktan başka şansım yok gibi gözüküyordu ama nasıl başaracağıma dair en ufak bir fikrim yoktu.
Son günlerde annem hastaneye daha az gelir olmuştu. Evimiz annemin okuluna çok uzaktı. Bu yüzden taşınmayı planlıyorduk. Annem de uygun bir ev bulunca hemen taşınmaya karar vermişti. Hem hastaneye de çok yakındı. Bu çok hoşuma gitmişti.
Yataktan kalktım ve yan yatağa baktım. Hale ve annesi çoktan uyanmışlardı. Kahvaltıyı beraber yapıyorduk. "Günaydın." diyip çay için ketıla su koydum. Banyoya geçip rutin işlerimi hallettikten sonra kendime baktım. Yüzümdeki sivilceler giderek artıyordu. Bir bu eksikti. Normal sivilcelere benzemiyordu. Doktora sormayı not edip banyodan çıktım.
Kahvaltımızı yaparken kapı açıldı ve içeriye yine bol makyajıyla ve yoğun parfüm kokusuyla Arzu denen diğer intörn girmişti. Bana kısa bir bakış attıktan sonra Hale'ye döndü.
"Merhaba Hale. Ben Arzu. Bundan sonra seninle ben ilgileneceğim. Bugün iğne tedavine başlıyoruz. Hemşire gelip damar yolunu değiştirecek." dedi. Hale'yi fiziksel muayene ettikten sonra hasta defterine bir şeyler yazmaya başladı.
Odanın kapısı tekrar açıldı ve bu sefer gelen kişi Hüray'dı. İlk bakışları beni buldu. "Günaydın." dedi. Ben de tebessüm ederek "Günaydın." dedim. Sonra bakışları yavaşça Arzu'ya kaydı ve anlamlandıramadığım bir şekilde ona baktı. Arzu da aynı şekilde ona bakıyordu. Bakışları rahatsız ediciydi.
Hüray bana yaklaştı ve "Tansiyonunu ölçeceğim." dedi. Pijamamın kolunu sıyırdım. Koluma tansiyon aletini geçirdi ve dikkatle ölçmeye başladı. Burnuma dolan o güzel kokusuyla beraber beni kucağında taşıdığı gün aklıma geldi. İlk defa ona o kadar yakın olmuştum. Konuşmasıyla kendime geldim.
"Yadenur kalbin yine çok hızlı atıyor. İlaçlarını almadın mı?" dedi.
"Uyanır uyanmaz içtim." dedim. "İlginç. Dozu yetersiz mi geliyor acaba?" dedi.
"Belki seni görünce hızlı atıyordur." demek istesem de diyemedim. Umarım o da böyle düşünmüyordur. Göz ucuyla Arzu'ya baktım. İşi bitmiş gözüküyordu ama hâlâ bize bakıyordu.
"Bugün bacaklarından da tansiyon ölçmem gerek. Bacakların arasında da tansiyon farkı var mı kontrol etmem gerekiyor." diyerek açıklama yaptı. Kafamı sallayarak onayladım. Bu sefer de çilekli pijamamın paçalarını sıyırdım.
"Ben ölçebilir miyim?" Bu ses Arzu'dan gelmişti. Hüray ne alaka der gibi bakıyordu.
"Daha önce hiç takayasu arteriti hastasının tansiyonunu ölçmedim." dedi. O kızın ölçmesini istemiyordum. Hüray'ın vereceği cevap için ona bakmaya başladım.
"Yadenur benim hastam. Başka bir takayasu arteriti hastası bulursan onunkini ölçersin." dedi. Kız da bunu beklemiyor olacak ki ilk şaşırdı daha sonra öfkeli bakışlarla odayı terk etti. Ben ise içimden zafer naraları atıyordum.
Hüray bacağımdan tansiyon ölçerken temas ettiği yerler adeta yanıyordu. İlk defa bir erkeğin bana dokunuyor olması da cabasıydı.
Ölçüm bittiğinde "Dizlerin nasıl oldu? Kremini sürüyor musun?" dedi.
"Sürüyorum. Ağrı ara ara oluyor." dedim. "Anladım." dedi.
Alnımdaki sivilceler aklıma geldi. Alnımı göstererek "Bu sivilceler ilaçlarla mı ilgili?" dedim.
Eliyle sivilcelere dokunduktan sonra "Maalesef bu da kortizonun yan etkisi. Kişiden kişiye yan etkiler değişebiliyor. Bazılarında sivilce yaparken bazılarında yapmıyor. Bazılarında kilo yaparken bazılarında zayıflama yapıyor." dedi.
"Bu nasıl bir ilaç? Sürekli yan etki yapıyor. Tadı da çok acı zaten." diyip yüzümü buruşturdum.
"Haklısın. Ne kadar zararı varsa o kadar da faydası olan bir ilaç. Sivilceler için de bir losyon yazalım. Onu kullan." dedi.
"Tamam. Teşekkür ederim."
"Rica ederim. Geçmiş olsun." dedi ve odadan çıktı.
Ders çalışmalarım çok plansız ve azdı. Odanın sessizliğinden istifade edip ders kitaplarımı çıkardım. Benimle beraber Hale de çıkarmıştı. Yaklaşık bir saat çalıştıktan sonra ara verdik. Soru çözümü yapmıştık. Benim de onun da yapamadığımız matematik soruları vardı. Birbirimize çaresizce bakarken kafamda bir ampul yandı.
"Aklıma bir şey geliyor ama ne kadar doğru bir fikir bilmiyorum." dedim.
"Söyle." dedi Hale.
"Benimle ilgilenen doktor var ya Hüray."
"Ee?"
"İşte geçen gün ben koridorda yürürken gördüm. Bir hemşirenin matematik sorularını çözüyordu."
Hale'nin de benim gibi gözleri parlarken "Hadi o zaman." dedi ve kitaplarımızı alıp koridora Hüray avına çıktık.
Koridorda gözükmüyordu. Doktor dinlenme odasına doğru yürümeye başladık. Kapıyı çalıp içeriye girdik. Gördüğümüz manzara bizi şaşırtmıştı.
Hüray ve Arzu hareketli bir şekilde tartışıyorlardı. Yanlarında da onlarla yaşıt olduğunu düşündüğüm başka bir doktor elindeki telefonla meşguldü. Galiba kapıyı çaldığımızı bile duymamışlardı. Bizi ilk fark eden Hüray olmuştu. Sonra Arzu ve ismini bilmediğim doktor bize baktı.
"Bir sorun mu var kızlar?" dedi Hüray.
"Geçen gün Kübra hemşirenin sorularını çözüyordunuz. Bize de yardım edebilir misiniz?" diyip yavru kedi bakışlarımızı gönderdik.
"Şaka mı bu? Öğretmenliğe de mi başladın Hüray?" dedi Arzu. Sesinde alay tınısı vardı.
Hüray cevap verme tenezzülünde bile bulunmadı. "Hangi konular?" dedi.
Ben "İntegral." dedim. Hale de "Trigonometri." dedi.
İsmini bilmediğimiz doktor elindeki telefonu kanepeye hızlıca bırakıp "Trigonometri mi? Yolla gelsin." dedi. Arzu hariç herkes gülmüştü.
"Gel Yadenur." dedi Hüray. Ben Hüray'ın yanına otururken Hale de diğer doktorun yanına oturdu. Sorularımı gösterdim. O kadar sade anlatıyordu ki hepsini anlamıştım. Hepsini tek denemede çözmüştü. Ona olan hayranlığım daha da katlandı. "Teşekkür ederim. Hepsini çok iyi anladım." dedim. "Rica ederim. Sorularınızı sorabilirsiniz. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım." dedi ve tatlı bir tebessüm etti. "Olur sorarız. Tekrar teşekkür ederim." dedim.
"Kaan, ne oldu kardeşim? Daha bitiremedin mi? dedi Hüray. Demek ismi Kaan'dı.
"Son sorudayız. Çatlama." dedi Kaan doktor. Arzu'ya baktım. Sert bakışlarla bana bakıyordu. Bu kıza hiç ısınamamıştım.
"Matematik profesörüyüm mübarek." dedi ve kalemi bıraktı Kaan doktor. Hepimiz tekrar gülerken Hale de teşekkür etti ve odadan ayrıldık.
Koridora çıkar çıkmaz beşlik çaktık. "Bak bu çok iyi fikirdi." dedi Hale. Tatmin olmuş bir biçimde odamıza doğru yürüdük.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
T.A.K
ChickLitBirbirlerini tanımayan, hayatın farklı yönlerinde yaşayan Yadenur ve Hüray'ın yolları, beklenmedik bir şekilde hastane odasında kesişir. Yadenur, hastalıkla mücadele ederken, Hüray ise ona umut ve destek olmaya çalışır. İkisi de hayatın zorluklarıyl...