Günler gelip geçiyordu. İki haftadır hastanedeydim. Annem olmadığı zamanlar koridorda adımlıyordum. Hayat ne tuhaftı. Beş dakika önce taburcu olmanın verdiği sevinçle eşyalarını toplayıp giden insanların yerini yarım saat dahi geçmeden yenileri dolduruyordu. Birisi sevinçle ayrılırken birisi korku dolu gözlerle ne olduğunu anlamaya çalışarak servise giriş yapıyordu. Belki de benim gibi hayatlarının dönüm noktalarına tanıklık ediyorlardı.
Koridorun en sonundaki sandalyede oturup düşünmeye devam ederken onu gördüm. Elindeki dosyalara o kadar odaklanmıştı ki önünde duran kocaman paspası görmeyip sendeledi. Dudaklarımı tebessüm kapladı. Hastanedeki tek mutluluk sebebim karşımda duruyordu. Paspasa bakıp kızmaya başladı. Gerçekten paspasa mı kızıyordu o? Bu manzara izlenmeye değerdi.
Karşı odadan kapişonunu örtmüş on beş yaşlarında bir çocuk çıktı. Servis çıkışına doğru yürürken Hüray'ın sesi koridorda yankılandı.
"Selim."
Kapişonlu çocuk durdu, geri döndü ve ellerini teslim olurmuşcasına yukarıya kaldırdı.
"Yakalandım."
"Yine kan alımından kaçıyorsun değil mi?"
Çocuk önce duraksadı, omuzları düştü.
"Evet. İki aydır buradayım. Günde üç kez kan alıyorlar. Damar bulamıyorlar. Canım yanıyor. Bıktım artık. Koluma bak." deyip kolunu sıyırdı.
Kolu mosmordu. Damar bulamayınca iğneyi içinde oynatıyorlardı ve cidden canımız çok yanıyordu.
Hüray'ın yüzü gölgelendi. Sandalye çekti ve "Geç otur abicim." dedi. Ne diyeceğini merak etmiştim.
"Biliyorum çok zor. Canın acıyor ama hepsi senin iyiliğin için. Tedavinin nasıl gittiğini öğrenmek için o kanı almak durumundayız."
"Tedavinin iyiye gittiği filan yok. Her gün acı çekiyorum. Yaşıtlarım eğlenirken ben buradayım. Okuldan nefret ederken şimdi keşke gidebilseydim diyorum. Anlıyor musun?" deyip ağlamaya başladı.
Yutkunamadım, gözlerim doldu.
Hüray elini Selim'in omzuna koydu. Tam o sırada bir kadın oğlum diye bağırarak koridordan fırladı. Herkesin bakışı kadına doğru kaydı. Kadın aradığını bulmuş olacak ki rahatladı ve Selime doğru koştu.
"Selim oğlum. Yine kaçtın sandım." dedi ve göz yaşları içinde oğluna sarıldı.
İçim acıdı. Hasta olmak sadece bizi değil yakınlarımızı da mahvediyordu. Hayatta en zor şeylerden birisi de sevdiğin acı çekerken elinden hiçbir şey gelmemesiydi.
"Hadi gel odamıza geçelim."
Selim'i odaya götürdü ve tekrar koridorda belirdi.
"Doktor bey Selim'in kanını siz alsanız olur mu? Biliyorum bu hemşirelerin görevi ama sizinle iletişimi hemşireleden daha iyi. Lütfen."
Hüray hiç düşünmeden "Tamam. Tepsiyi alıp geliyorum." dedi.
Selim'in odasına giderken beni gördü ve tebessüm etti. Ben de karşılık verdim.
Hüray diğer doktorlardan ve hemşirelerden farklıydı. Merhametliydi, anlayışlıydı. İnsana en çok yakışan o özellikleri taşıyordu. İşini severek yapıyordu. Elinden geleni en iyi şekilde yapmaya çalışıyordu. O gerçekten iyi bir insan ve doktordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
T.A.K
ChickLitBirbirlerini tanımayan, hayatın farklı yönlerinde yaşayan Yadenur ve Hüray'ın yolları, beklenmedik bir şekilde hastane odasında kesişir. Yadenur, hastalıkla mücadele ederken, Hüray ise ona umut ve destek olmaya çalışır. İkisi de hayatın zorluklarıyl...