-21-

341 30 77
                                    

"Üstünü değiştin mi?"
"Evet."
"Girebilir miyim?"
"Gir."

Rusya Almanya'nın şuan bulunduğu tuvaletin kapısını araladı. Şuan oteldeydiler.

"Herşey arka arkaya, çok ani gerçekleşiyor."
"Bir de bana sor."

Almanya, çenesinin biraz altındaki yaraya pasuman yapmakla meşguldü. Bunu gören Rusya endişe içinde Almanya'nın yanına geldi. "Hey! Bu nasıl oldu?!"
"Sadece duvara sürttüm. Kaçarken oldu."
"Yardım ister misin?"
"Lütfen..."

Rusya Almanya'nın elinden pamuk ve batikonu aldı ve yavaş yavaş yarasına sürmeye başladı. "Daha dikkatli ol tamam mı?"
"Bunu bana sen mi söylüyorsun?"
"Neden?"
"Koşarken yere 280 kapaklanan ben değildim."
"Ya kardeşim o basamak yüzünden oldu..."

Almanya kıkırdadı. Rusya sinirlendi ve batikonu biraz bastırdı. "Acıdı!"
"Heh öyle adam olursun."

Rusya batikon sürmeye işini bitirince Almanya'ya döndü. Almanya da Rusya'ya...

Rusya Almanya'yı belinden kendine çekti. Tam öpecek iken arkadan gelen ses ile irkildi.

"Kapıyı kapatın en azından..."

Amerika bu sözünün ardından banyo kapısını kapattı.

"Ame!"
"Offfff Kapitalist..."
"Ne var ne ben sizin cilveleşmenizi izlemek zorunda mıyım?"
"..."

Almanya gözlerini devirdi ve Rusya'yı kendine çekip öptü. Rusya da ona karşılık verdi.

"Tamam yemeyin birbirinizi."
"Amerika!"
"Amerika!"

Amerika güldü ve telefonu ile ilgilenmeye devam etti. O sıra Rusya banyodan çıktı ve Amerika'nın yanına oturdu. "Sen iyi misin Amerika?'
"Ben mi...? Ha evet sadece ayağım biraz sakat yarına geçer."
"Emin misin?"
"Elbette."
"Tamam..."

Rusya arkasını yaslandığında Amerika'nın telefon duvar kağıdını gördü. Türkiye ve Amerika'nın berabere çekindiği bir fotoğraftı. Amerika ise şuan o fotoğrafa bakıyordu.

"...ame... Sana bunu şimdi söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama... Ben Türkiye'den bir ara... Hoşlanıyordum."
"Biliyorum."
"...ha... Biliyor musun?"

Amerika telefonunu kapattı ve arkasını yaslandı.

"Ona bakışın farklıydı. Davranışların, tepkilerin... Ben bunu fark ettim ve 'ulan ne varmış bu Türkiye'de' diyerek hazır dostumu düşmana kazandırmamak için onunla yakınlaştım. Bu, benim hayatımın dönüm noktası oldu. Sonra Türkiye'ye bende aşık oldum...."
"..."

Rusya balkona çıktı ve cebinden bir sigara çıkardı. Çakmağını aradı fakat bulamadı. Daha sonra arkasından gelen Amerika kendi çakmağını Rusya'ya verdi.

"Sağol."
"Hm..."
"Sen içmeyecek misin?"
"Hayır."

İkisi de korkuluklardan dışarı uzanıp etrafı izlemeye başladı. Güneş yeni yeni doğuyordu.

"Anıtkabir kaçta açılıyormuş?"
"Yarın perşembe olduğu için 9 buçuk. Kahvaltıyı yaparız ve gideriz. Oradan da Trabzon."

Almanya da balkona çıktı ve ikisinin arasına girdi. "Neden Trabzon?"
"Ruslar ile deniz yolundan gümrük ihlali oluyor. Yani, çok ünlü bir liman kaçakçısı ile görüşeceğiz."
"Anladım."

-~-

"Hayır yani anlayamıyorum.... Neden bizden ayrı kalırsın ki?!"
"..."”

Kadın Mafya liderlerini arabaya götürürken, bir yandan da birini azarlıyodu. "Kimdi bunlar? Kimliklerini tespit edebildin mi?"

Maskeli adam hayır dercesine kafasını salladı. Arkadan gelen başka bir ses ile herkes oraya döndü.

"Kimsiniz siz?! Çağla'nın adamları mı?"

Kadın gözlerini devirdi. "Hayır tabii ki de gerizekalı. Ondan nefret eden bir grubuz."
"İyi de neden... Neden burayı bastınız?!"

Siyah maskeli adam cebindeki silahı çıkardı ve adamın kafasına dayadı.

"SEN NİYE KONUŞMUYORSUN HA?! GÜCÜN ŞİDDETE Mİ MEYİLLİ-"

Maskeli adam, bir el ateş ettikten sonra, tacizci mafya liderinin yere devrildiğini gördü.

"Ondan bilgi alabilirdik ama..."
".. "

Kadın Maskeli adama yaklaştı ve sırtını sıvazladı. "Duygularını ben bile anlayamıyorum. İyi misin?"
"..."

Adam başını ileri geri salladı ve oradan el sallayıp uzaklaşmaya başladı. Sonra da arabasına binip, örgütün güzergahına sürmeye başladı. Hala maskesini çıkarmadan, bandajlı olduğu belli olan koluyla direksiyonu tutuyordu.

Yere vardığında, hızlıca odasına çıktı ve kendine özel olan banyosuna girdi. Bu hareketleri yaparken hiç konuşmuyordu.

Aynanın karşısında geçti ve üstündekileri yavaş yavaş çıkarmaya başladı -maskesi hariç-. Üstünü çıkardıkça vücudunun her yerine sarılı olan bandajlar da çözülüyordu.

Kolları ile lavaboya dayandı ve elini maskesine attı yavaş yavaş çıkardı.

Türkiye, aynada kendini uzun süre inceledi.

Bir anda içini büyük bir gülümseme ihtiyacı sardı. Yavaş yavaş yüz kasları gerindi ve gülümsedi.

Amerika yaşıyor...

Amerika yaşıyor...

Gördüm...

Duydum...

Dokundum...

Onun konusuydu...

Onun gözleriydi....

Ne arıyordu orada?

Yaşıyorsa bile ne yapıyordu orada?

Neden onu öldü olarak bilmek zorundaydı...?

Sadece maskesini çıkartıp onun dudaklarına yapışmak istemişti.

Ama yapamadı.

Yapamazdı...

Kimliğini belli edemezdi.

Duymuştu, Almanya ve Rusya'nın sesini.

Onlar da oradaydı.

Ne diye mafya partisinde?

Düşündükçe gülümsemesi yayılıyordu.

Neden o fırın fotoğraflarını onlara gösteriyordu...

Neden gitmesine izin verdim ki? Sadece ona sarılıp, her zaman hayalimde olan o deniz kıyısındaki yalıda yaşayabilirdim.

Yapmazdım. Yapamazdım, Ölen yüzlerce insan için.

Hem beni böyle kabul edermiydi ki?

Konuşamayan, en ufak bir ses bile çıkaramayan, vücudunun her yerinde yaraların bulunduğu Türkiye...

Eğer yapabilseydi kahkahalara boğulurdu fakat sadece derin nefesler aldı. Çıkardığı kıyafetlere eyildi ve bir tane çip aldı eline. Üstüne bir eşofman ve tişört geçirdikten sonra onu bilgisayarına taktı.

Ah hadi ama Türkiye Amerika'nın öylece gitmesine izin verir miydi?

Omzuna dokunduğu sıra bir çip yapıştırmıştı. Amerika'nın yerini belirlemek için. Şimdi onun nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Bilgisayar ekranındaki konumu incelemeye başladı.

Ankara mı? Ne arıyor orada?

Türkiye ayağa kalktı ve konumu telefonuna kopyaladı. Amerika'yı tekrar bulmak istiyordu. Dikkatini dağıtan şey kapının tıklaması oldu.

"Bay Türkiye, Zeynep hanım sizinle konuşmak istiyor."
"..."

Türkiye bilgisayarını orada bıraktı ve odasından ayrıldı.

-Devam edecek-

Önümüzdeki günler- CountryHumans Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin