Yeni Gelen Tip

26 7 0
                                    




Neyse ki annem çoktan bardaydı. Bayan Collins bana bira fıçılarının geldiğini haber verdi. Her salı geldiğini bilmiyordum sanki.

Kendime soslu makarna yaptım, birkaç giysi ütüle dim ve haftada iki akşam olan Fransızca dersine hazırlandım.

Annemle Bayan Collins'e rağmen barsız iki akşam. Annem için artık ona sürekli yardım etmem ve ileride barı devralmam çok daha iyiydi. Benim gelecek planlarımsa daha farklıydı. Öğretmen olmak istiyordum. Çocuklarla çalışmak istiyordum. Akşamları bir bar tezgâhının arkasında oturup sarhoşlarla sohbet etmeyi ve doğru dürüst bir kap yemek için kendimi paralamak zorunda kalmayı istemiyordum kesinlikle.

Çantamı kaptım ve tekrar okula gittim. Yine kendimi aşağılamaya gidiyordum çünkü Fransızca dersi de Ingilizce gibiydi: Yıldızlar Kulübü'nün birkaç üyesiyle yalnızdım.

Sınıfa girdiğimde burada da, Ingilizce dersinde olduğu gibi, diğerlerinden yalıtılmışlığımın son bulduğunu gördüm. Lee çoktan benim sırama oturmuştu. Ancak Cynthia yanına, Ava masanın üzerine, Felicity de kucağına oturmuştu.

Pantolon cebimdeki telefonum titreşti. Dersin başlamasına daha beş dakika olduğu için açtım.

"Selam Feli, Fransızcadan sonra boş vaktin var mı?Jayden yapamadığımız DVD akşamını bu akşam yapmak istiyor."

"İyi olur, gerçi şu an burada da bayağı ilginç bir film oynuyor."

Phyllis dikkat kesilmişti.

"Lee burada. Yıldızlar Kulübü'nün sirenleri tarafından çepeçevre sarılmış durumda. Felicity kucağına oturmuş ve ben, Mösyö Darbot geldiğinde kalkacak mı acaba diye merak ediyorum."

Phyllis'in kıkırdadığını duyuyordum. "Telefonunla fotoğraflarını çekemez misin? Gülecek bir şeyimiz olurdu."

Çok isterdim ama telefonum dinozorun tekiydi: Kocaman tuşlar dışında başka hiçbir fonksiyon yoktu. Phyllis tahmin etmişti bunu. Dersten sonra Jayden'a gelmem için tekrar uyardı beni ve film için bekleyeceklerini söyledi.

Telefonu kapattık ve şimdi bambaşka bir problemle karşı karşıyaydım: Nereye oturacaktım? Normalde boş olan sıramın sağ tarafı baygın bakışlı Barbie bebekler ve Ken tarafından kuşatılmıştı. Ben de doğruca Felicity Stratton ve tayfasının yerine oturdum.
Dâhice bir fikirdi. Şimdiye kadar Fransızca öğretmenine vurgun olan Felicity tabii ki en iyi yeri seçmişti kendine. Mösyö Darbot alışılmadık bir Fransızdı: İnce, uzun boylu, koyu renk saçlı ve koyu renk gözlü ama kesinlikle on sekizindeki bir aşk delisinin baştan çıkar malarına kapılmayacak bir adamdı.

Benim için fark etmiyordu artık, Lee her zaman gelebilirdi. Kalem kutumu, defterimi ve Fransızca kitabımı çıkarttım.

O arada Lee'nin "Kızlar, sanıyorum Felicity'yi yerinden ettik" dediğini duydum.

"Ama ben buradayım ya zaten" diye mırıldandı Felicity. Parmakları Lee'nin ensesinden sık saçlarının içine doğru ilerledi. Lee sıkıca tuttu onun elini.

"Felicity Morgan'ı kastetmiştim. Aslında o oturuyor burada, öyle değil mi?"

"Kim takar Şehir'in nerede oturduğunu?" diyerek göz süzdü ona Cynthia.

Lee yüksek sesle ve büyüleyici gülümseyişiyle "Yo hayır güzelim, o kadar da saygısız olmayacaksın herhalde" dedi. Felicity'yi kibarca ve kararlı bir şekilde kucağından indirdi. "Evet, şimdi güzelce yerlerinize gidin." Üçü de kalktı. "Ah, Tanrım ne hoş, ne iyi yürekli adam."

Ava resmen eriyip gitmişti! Ben de aynı durumdaydım ama tiksintiden.

"Hadi City, koruyucunun yanına git" dedi Ava ya- nıma geldiğinde. Baygın sesi tislamaya dönüşmüştü.
Kahretsin. Burada oturmayı tercih ederdim. Neden beni bu kadar önemsiyordu ki? Üç güzel kız onu eğlendirmeye yetmiyor muydu? Dostça gülümsedi bana. Masadan kendisine yiyecek atılmış bir köpek gibi minnet mi duymalıydım ona?

PAN'IN GİZLİ VASİYETİ (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin