~BİRİNCİ KİTAP SONU~

31 7 0
                                    

Kitap okumayı çok seviyorum aynı zamanda bir romanı en fazla iki günde bitiririm bu kitabı yayınlarkende tek bir okuyucu bile olsa beklemesini istemedim sabırsız biriyimdir sabırsız insanların halinden anlarım :')
Başlıktada gördüğünüz üzere final bölümü ancak birinci kitabın final bölümü. Kitabın devamı gelicek onuda sayfamda bulabilirsiniz...
İyi okumalar ⁠♡


~
Westminster Gezisi
~

Bir su kaynağının yanındaki küçük bir korudaydık, uzaktan su sesi geliyordu.

"Peki" dedim çekinerek. "Bunu nasıl yaptık?" Lee omuz silkti. "Doğrusunu istersen bunu nasıl yaptığını ben de bilmiyorum. Ne düşündün?"

Ne düşünmüştüm? "Hiçbir şey" dedim ve nihayet saçlarımı yüzümden çektim. "Olamaz. Bir şey düşünmüş olmalısın yoksa burada olmazdık."

"O halde sıçramalar kontrollü yapılabiliyor mu yani?" diye sordum ve merakla suya baktım. Mildred da görünecek miydi acaba hemen? "Çağırmak gerek."

Dehşetle arkama döndüm. "Ne oldu?" diye sordu Lee.

"Gözlerimi göremediğin halde ne düşündüğümü nasıl anladın?" Lee'nin gözleri inanmayarak açıldı. "Ben... ben sadece tahmin ettim ne düşündüğünü. Üstelik sesli söylemedim."

Birbirimize baktık.
"Bunu daha önce de yapmıştın" diye hatırlattım. "Fransızca sınavında. Yanlışlarımı düzeltmiştin." Lee yutkundu. "Sadece düşünmüştüm. Benim düşüncelerimi okuyabiliyor musun yoksa sen?"

Hızla kafamı salladım. "Hayır. Çoğunlukla hayır." "Ne düşünüyorum?" diye sordu.

Gözlerimi kapadım, bir anda aklıma Felicity Stratton ve okulun ilk günü merdivenlerin altındaki öpüşmeleri geldi. Ama bu çok saçmaydı. Lee'yi hep Felicity'yle birlikte düşünüyordum.

Kafamın içinde resimler dolanıyordu ama içlerinde bilmediğim bir şey yoktu. "Olmuyor." Gözlerimi açtım ve Lee'nin keskin bakışlarıyla karşılaştım.

"Yeni tişörtüm o kadar aklını başından aldı ki dikkatini toplayamıyorsun herhalde."

Gözlerimi devirdim. "Ne kadar kendini beğenmiş olduğunu söyleyen oldu mu hiç sana?" Güldü. "Ve yakışıklı. Gel hadi, biraz dolaşalım da nereye ve hangi zamana geldiğimizi anlamaya çalışalım."

Güneş parlıyordu ve hava sıcaktı, çimenler dizboyuydu. Sekiz yıldır ilk kez kelebekleri ve çekirgeleri görüyordum! Örgü kazağımı çıkardım ve belime bağladım. Yüzümü sıcak güneşe döndüm, suratımda aptalca bir sırıtma belirdiğinin farkındaydım. Lee'nin ne düşündüğü umurumda değildi. Burası cennet gibiydi. Yalnızca kontrol etmeyi öğrenmeliydim.

"Zamanda nasıl sıçrıyorsun?" diye sordum ve küçük, mavi bir çiçek kopardım.
Lee omuzlarını silkti. "O zamana ait belli bir şeye yoğunlaşmaya çalışıyorum. Diyelim ki Karındeşen Jack'i durdurmam gerekiyor..."
"Gerçekten bulabilir misin Karındeşen Jack'i?" inanamayarak sözünü kestim.namayarak sözünü kestim.

"Yani evet... İstenirse bulabilirim sanırım." Lee alçakgönüllükle gülümsedi. "O yıllara ait mimari, giyim üzerine-tabii bunlar ülkeye göre de değişir- araştırma yaparım ve yapılardan birine konsantre olurum. Genelde en yakın ormana, sihirli bir ağaçlığa giderim, az önce olduğu gibi. Ancak gidebileceğim en erken yıl 1692."

Yüzüne baktım. "Şimdi hoşuma gitse de gitmese de şunu öğrenmek istiyorum. Neden 1692?"
"Benim doğum yılım." Durup gözlerimi ona diktim. Yirmisinden fazla görünmüyordu. Okulda söylediği gibi on sekizinde de olabilirdi. Ama kesinlikle üç yüz bilmem kaç değil.

PAN'IN GİZLİ VASİYETİ (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin