Corey'nin Evinde & Koşu Dersi

23 6 0
                                    


Öğleden sonra metrodan çıktığımda bir anda gözlerim kamaştı. Güneş yine, binaları daha açık renkte; ağaçları, yaprakları ve çiçekleri daha renkli gösteren o güçlü ve yoğun parlaklığına bürünmüştü. Tipik sonbahar ışığı. İzlenimcilerin esin kaynağı! Bu ışıkta insan, Renoir'ın bir parkta oturup ağacın altındaki güneş lekelerini nasıl yakaladığını kolayca hayal edebilirdi.

Ama ne yazık ki ben birazdan yine ders kitaplarıyla karanlık bir odaya kapanacaktım. Corey'nin kız kardeşi Cheryl'in İngilizceden bulabildiği her türlü yardıma ihtiyacı vardı, benimse o yardımdan alacağım paraya.

Londra'daki küçük parkları seviyordum. Gürültülü beton çölünün ortasındaki yeşil vahaları. Corey yan sokakta oturuyordu ve metrodan sonra yolumu biraz uzatsa da her zaman parkın içinden geçerek gidiyordum. Özellikle de güneşli havalarda. Üç emekli adam bankta güneşleniyor, beş çocuk parktaki oyuncaklarla oynuyor ve dört anne bebek arabalarını ileri geri itip, çocukların oyunlarını izlerken gevezelik ediyordu. Biraz ötemde, önümdeki yolda yiyecek bir şeyler arayan iki karga sıçrayıp duruyordu.

Bir an bu cennet gibi manzarayı gördüm, hemen bir sonrakinde yalnızca çimenleri. İnsan yok, ev yok, gürültü yok. Ölüm sessizliği. İnsanlar, arabalar, her kayboldu. Sadece çimenler ve birkaç yüz metre ötede bir tepenin üzerindeki birkaç ağaç kaldı.

Durakladım ve korkuyla derin bir nefes çektim. Aynı anda yine parktaydım. Gürültü birdenbire geri döndü. Sendeledim ve kulaklarımı tıkamak zorunda kaldım. Ne olmuştu? Hayal mi görmüştüm? Kafayı mı yiyordum yoksa? Kalbim küt küt atıyordu, dizlerimin bağı çözülmüştü. Son bir gayretle yürümeye çalıştım. Bir an önce çıkmalıydım buradan.

Park bütün cazibesini yitirmişti. Yalnız o da değil. Korkuyordum. Neden böyle bir şey olmuştu ki? Tekrar normal bir şekilde yürüyebilecek hale gelene kadar birkaç kez derin derin nefes alıp verdim. Kargaların yanından geçerken, yana yatmış kafalarıyla beni izliyorlarmış gibi geldi.

Kapıyı Corey açtı. "Cheryl hâlâ duşta. Yarım saate anca çıkar" dedi.

Yine aynı şey. O zaman yalnızca yarım saat çalışabilirdik, çünkü bara gitmem gerekiyordu. Corey'nin odasında beklemek için onun peşinden gittim.

"Aa, Jayden" diye bağırdım hayretle. Jayden Corey'nin yanında bilgisayarın başına oturmuştu. Beni görünce ne yapacağını şaşırdı sanki.

"Merhaba City" dedi. Sesi biraz boğuk çıkmıştı. Teni koyu renk olmasa kıpkırmızı olduğuna yemin edebilirdim.
Gözüm bilgisayarın yanındaki pencereye takıldı. O anda karşı pencereden bir kadın geçti. Anlamıştım. "Aman Tanrım." Pencereye tekrar baktım. Çok net görülüyordu, kadının üzerinde sutyen ve tanga külottan başka bir şey yoktu. Jayden'in neden tereddüt ettiğini biliyordum artık. Bilgisayara bakınca tahminimin doğru olduğunu anladım çünkü ekran kapalıydı. "Sizi sefil röntgenciler" diye tısladım. Corey pişkince sırıttı. "Hadi ama City. Bir daha asla manzaramdan şikâyet etmeyeceğim."

Kadın bir aşağı bir yukarı yürürken telefonla konuşuyor ve 110-60-90 ölçülerini bir güzel sergiliyordu. Özellikle de 90'ı, çünkü sürekli arkasını dönüyordu pencereye.

"Bize bunu çok görme City" dedi Corey yüzüme bakmadan. "Siz kızların, burnunuzun dibinde her gün gördüğünüz bir seks objeniz var artık. Jayden'la banaysa en azından bu var." Hayretle baktım ona. "Seks objesi derken sıra arkadaşımı kastediyorsan..." "Tabii ki, başka kimi olabilir?"

"Lee hiç de öyle..." diye itiraz edecekken Felicity, Cynthia ve Ava'yı düşününce vazgeçtim. "En azından çıplak değil" diye geçiştirdim.

"Evet, neyse ki" dedi Corey safça "yoksa iyice komplekse girerdim. O, okula geldiğinden beri hiçbir kız yüzüme bakmıyor."

PAN'IN GİZLİ VASİYETİ (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin