Okulun En Havalı Tipiyle Ders

27 6 0
                                    


İngilizce dersi hem harika hem de korkunçtu. Harikaydı çünkü öğretmenimiz Bay Sinclair derslerinde klasik olsun modern olsun edebiyata bolca yer veriyordu. Tam bana göre. Kötü olansa, arkadaşlarımdan hiçbirinin bu dersi almamasıydı. Tüm Yıldızlar Kulübü üyeleri ve onlara hayran birkaç tipin arasında yapayalnızdım.

Bu yüzden İngilizce dersinde herkesten uzak bir köşede tek başıma oturuyordum. Felicity ve asil arkadaşlarının dolduruşu yüzünden, bardan bit taşır diye kimse pis kokulu Şehir'in yanına oturmak istemezdi.

Kimsesiz masama oturup eşyalarımla bir güzel yayıldım. Sonra da hep yaptığım gibi, kendimi her şeyden soyutlayıp dikkatimi sadece derse ve kitaplarıma vermeye çalıştım. Lord Byron'la bunu başarmak çok kolaydı.

Ama bu kez değil. Byron'ın "Gavur" unun üzerine bir gölge düşmüştü. Kafamı kaldırdığımda karşımda ONU gördüm.

"Burası boş mu?" diye sordu yeni gelen çocuk. Böylece kısılmamış gerçek sesini ilk kez duydum. Sesi aslında daha derin ve güçlüydü; eriyen, baştan çıkaran ve ferahlatıcı etkisiyle dondurmayı andırıyordu.

Kendine gel Felicity, desem de gözlerimi ondan alamıyordum.

Zarif hareketlerle kayarcasına yanımdaki boş yere oturdu ve bembeyaz parıldayan dişlerini göstererek neşeyle gülümsedi. Acaba diş macunu reklamlarına mı çıkıyordu? Bu dişlerle kesin. Yüzündeki gülümseme daha da genişledi.

"İngilizce dersi nasıl gidiyor?"

Tekrar Byron'a döndüm. Byron da döneminin hızlı çapkınlarından sayılıyordu belki, ama ben yine de onu tercih ederdim. Sonuçta o ölüydü. Yanımdaki tipse capcanlı ve tehlikeliydi. On dakika içinde kendini Felicity Stratton'a öptüren biri kesinlikle masum olamazdı. Beni yine rezil etmeye mi çalışıyordu acaba? Yıldızlar Kulübü bayılırdı böyle bir şeye. "Affedersin Felicity, iyi bir başlangıç yapamadık belki ama..."

Oldukça ısrarcıydı.

"Hiçbir şey yapmadık biz" diye düzelttim. "Sen..." Durakladım. Ne yapmıştı ki? Felicity Stratton'la öpüşmüştü. E ne olmuş yani? Beni ilgilendirmez. Kendini beğenmiş tavırları için de suçlayamazdım onu. Kanında vardı besbelli.

"Ah, kıskandın mı?" Eğleniyor gibiydi sesi. Derin bir nefes alıp yüzüne baktım. "Evet, tabii. Aslında koridorda üzerine atlamak istemiştim ama inanılmaz güzelliğin karşısında tutulup kaldım, yoksa hiç de öyle çekingen değilimdir, önüme geleni öperim." Diş tellerimin, onun gülüşünün tam tersi bir etki yapacağını bile bile az önce onun yaptığı gibi kocaman gülümsedim.

Korkudan sıçrayacağını sanmıştım. Sıçramadı ama. Pişman görünmeyi becerecek kadar utanması vardı demek ki. Ne yazık ki bu çok kısa sürdü ve yine sırıttı.

"Tamam, anladım. Uygunsuz tanışma için özür dilerim. Tekrar en baştan başlayalım mı, ne dersin? Adım Lee FitzMor."

Elini uzattı. Duraksadım. Sıkmasam Hollywood filmlerindeki kimsenin dansa kaldırmadığı huysuz kızlardan biri olduğumu düşünecekti.

"Felicity Morgan" dedim ve elini tuttum. O anda dehşetle sıçradım. Dokunuşuyla Cornwall çiftliklerindeki çitlerden birini tutmuş gibi elektrik çarpmışa döndüm.

O da benim kadar korkmuştu. Daha ikimizden biri tepki veremeden araya biri girdi.

Felicity "Hey, Lee" diyerek baştan çıkarıcı bir şekilde masanın bana ait tarafına, Byron'ın üzerine oturdu. "Bizimle oturmak istemez miydin?" Başıyla Jack Roberts, Cynthia Newmarket ve Ava Gartner'ın yani kısacası Yıldızlar Kulübü'nün oturduğu köşeyi işaret etti. "Biraz kayarız, böylece dikkatin daha az dağılmış olur."

PAN'IN GİZLİ VASİYETİ (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin