Kızın bir anda havadan yere düşmesiyle neye uğradığımı şaşırmıştım. Yorgun ve bitkin, özellikle de yenilmiş gözüküyordu. Korkuyla saklandığın ağacın arkasından ona baktım, yardım etmeli miydim? Ben ortalıklarda görünmüyordu, o neredeydi?
Ben tam bunu düşünürken Charmcaster'ın asasından morumsu pembemsi ışınlar çıktı ve etrafta ki büyük kaya parçalarını bana saldıran o canavarlara dönüştürdü. Neydi bu kızın amacı?
"Götürün beni buradan."
Zorlukla söylediği şeyleri duymuştum, 2 canavardan biri kızı kucağına aldı ve hızla uzaklaştılar.
Bende yavasça saklandığım ağaç ve çalılıkların arasından çıktım.
Henüz ağaçların arkasından ayrılmıştım ki omzumda hissettiğim büyük bir elle hiç düşünmeden geriye doğru hızlı bir tekme attım. Sımsıkı kapattığım gözlerimi açtığımdaysa karşımda çok tanıdık birini gördüm, Büyük Korku.
Attığım tekmeyle birlikte çokta uzakta olmayan kayalıklara savrulmuştu. O kadar sert mi vurmuştum?
Hızla yanına koştuğumda yeşil bir ışık etrafı sardı ve insan haline döndü. Biraz yara almıştı ve yorgundu, bu gereksiz kavga gerçekten uzun sürmüştü.
"Hiç belli etmiyorsun, ama bayağı bir güçlüymüşsün doğrusu."
"Sessizce arkadan yaklaşmasaydın sende."
Bir saniye duraksadım ve heyecanla telefonu ona doğru uzattım, "bak şifreyi çözdüm!" Ona heyecanla gülümserken o sadece yorgunca gülümsedi.
Ah, aptal. Bir partiden değil, dövüşten geldi.
İç sesim beni yine linç ederken telefonu ceketin cebine koydum.
Ben'e yaklaştım ve elimi yüzün de gezdirdim. "Çok yara almışsın."
Gülümsedi, "ama onu yenmeyi başardım, ben hep kazanırım zaten."
İstemsizce sırıttım, bu çocuk hep böyle miydi?Arabaya kadar yürüyebilmesi için ona yardımcı oldum ama sürmekte ısrarcıydı.
"Sen ciddi misin, Büyük Korku'yu bile tek tekmemle kayalıkların oraya savurdum."
Haklı olduğum için olsa gerek bir süre söyleyecek bir şey aradı. Boşluğundan yararlanıp onu yan koltuğa oturması için ikna ettim ve sürücü koltuğuna oturup arabayı çalıştırdım.
Bir sürenin sonunda şehre sadece dakikalar kalmıştı ve yolculuk çok sessiz geçiyordu. Ve benim konuşmaya çekinmemin tek sebebi dikiz aynasından bir den fazla kez göz göze gelmemizdi, üstelik bunu fark ettiğimiz anda ışık hızında gözlerimizi kaçırıyorduk bu da kalbimin deli gibi atmasına neden oluyordu. Beni heyecanlandırdan neydi anlamıyordum, kaçamak bakışları mı?
Elimi radyoya götürüp şarkının sesini biraz daha açtım, saçmalamamak için müzik dinlemek bazen en iyisiydi. Tam şarkının ritmine kendimi alıştırmıştım ki bir anda ses kısıldı.
"Kasma bu kadar."
Bunu umursamaz ve uzatarak söylerken kollarını da kafasının arkasına koydu ve arkasına yaslanıp kafasını bana çevirdi, ona bakmasam da bunu hissedebiliyordum.
"Arabayı ben sürüyorum ve bu odaklanmamı sağlıyor."
Tam elimi tekrar ses açma tuşuna yönlendirmiştim ki elimi tutup beni durduğunda tüylerimin diken diken olduğunu hissettim, neden böyle oluyordu. Kendime gelmem gerekiyordu, hadi ama.
Hızla elimi parmaklarının arasından çektim ve direksiyona koydum. O da umursamazca yol boyunca telefonuyla uğraştı. Sonunda evlerimizin bulduğu mahalleye girdiğimizde arabayı durdurdum ve arka koltuktan çantamı aldım.
"Sonra görüşürüz!" Resmen kaçar gibi arabadan indim ve bir kaç adım atmışken arabanın kapısının açılış, kapanış ve bir kaç adım sesi sonrası gelip kolumdan tuttuğunu ve durdurduğunu hissettim. Yavaşça kafamı kaldırıp ona baktığımda bir süre beni süzdü parmaklarını yanağımda gezdirdi.
"Çok güzelsin."
Tanıdığım kadarıyla söylüyorum, benim tanıdığım Ben'den biraz farklıydı. İlk defa yeşil gözlerinin böyle parladığını görüyordum. Bir saniye ne demişti o? 'Çok güzelsin.'
Avuç içlerimin terlemeye başladığını hissediyordum ve aynı anda yanaklarım yandığını da hissettiğim gibi. Ne diyeceğimi bilemediğim için gözlerimi kaçırdım. Ay'ın ve sokak lambalarının aydınlattığı loş ışıklı sokakta sadece ikimiz vardık, ne kadar süre öyle durduk bilmiyorum ama önce belimde sonra dudaklarımda hissettiğim baskıyla gözlerim önce Şaşkınlıkla aralandı, ne olduğunun farkına vardığımda ise hızla kendimi ondan ayırdım ve koşarak kapıya yöneldim. Elim ayağıma dolaşmış bir şekilde anahtarlarımı ararken göz ucuyla ona baktığımda ellerini cebine koymuş sırıtarak beni izlediğini fark ettim. Çok mu komik görünüyordum?
Aptal gibi görünüyorsun Betty.
İç sesim beni linç ederken sonunda eve girmiştim. Kapıyı kapattıktan sonra derin bir nefes alıp arkama yaslandım. Ama göğsüm hala nefes nefeseydim.
Elim istemsizce dudaklarıma gittiğinde, bir anlığana az önce ki dakikalar, belki de saniyeler, gözümün önünde canlandı. Göğsüm tekrar hızlı hızlı inip kalkmaya başladığının sırıttığını bile ancak aynanın karşısına geçince fark ettim.
Çok tuhaf bir gündü ve bu tuhaf günde üstümde onun ceketi varken beni öpmüştü. Sanırım, beni öpmeseydi ona aşık olduğumu bile fark edemeyebilirdim.
Aşık olmak mı? Saçmalama sen aşkın ne olduğunu bile bilmiyorsun.
Bir saniyeliğine duraksadım, gerçekten hiç aşık olmamıştım aşkın ne olduğunu bile bilmiyordum. Üstelik yaklaşık 23 yaşıma gelmiş olmama rağmen bunu bilmiyordum, çünkü hiç bir zaman istememiştim.
Neydi aşk?
Dağılmış saçlarıma, kıyafetlerime ve yanağımda ki küçük sıyrıklara baktım. Belki de aşk, savaşmaktı. Tamam saçma bir tabir oldu ama, sonuçta bu, ona aşık olduğumu anlamamı sağlamamış mıydı?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
close to space || ben 10
De TodoBetty, Amerika'ya yaklaşık 1 hafta önce gelmişti. Moda tasarımcılığı yapıyordu ve normal bir hayatı vardı. Ta ki bir gece sıkılıp dışarı çıkmaya karar verene kadar.