aslında bu bölümü yayımlayıp yayımlamama konusunda çok kararsız kaldım. bunun sebebi, bölümün sonuna doğru birazcık +18'e doğru kaymasıydı. sonra dedim ki rahatsız olan okumasın çswğödğeiwğl
Yüzüme vuran hafif ışıkla uyandığımda uzun zaman sonra ilk defa bu kadar iyi uyuduğumu fark ettim.
Ben ile birlikte otele vardığımızda saat öğlen saatlerini göstermesine rağmen yorgun olduğumuz için odalarımız geçip dinlenme kararı almıştık. Ben ile odalarımız karşılıklıydı ve içeri girer girmez resmen büyülenmiştim. Bu oda benim evimin resmen 5 katıydı. Kocaman bir cam vardı buradan resmen bulutların üzerinde gibiydim. Ama bu büyüleyici his sadece bir kaç saniye sürmüştü çünkü yüksek korkum olduğunu hatırlamışım. Gözlerimi camdan ayırıp o tarafa odaklnamamaya çalışarak odayı gezdim. Camın karşısında çift kişilik bir yatak, buraya 5 kişi sığabilirdi, canın sağ tarafında küçük, yuvarlak bir kahve masası ve etrafında 2 sandalye vardı. Camın önünde bir konsol ve üzerinde televizyon, kahve masasının sağ tarafında ise bir kapı vardı ve büyük ihtimalle banyoya açılıyordu. Derin bir nefes aldım, "ben de ünlü bir tasarımcıyım ama benim kaldığım otellerin hiç biri böyle değildi." Kendi kendime söylenerek banyo kapısının yanında duran büyük dolabı açtım. Bir kaç havlu ve bir bornoz dışında bir şey yoktu. Valizimi dolabın önüne koyarken eşyalarımı yerleştirmek için fazlasıyla yorgun olduğunu fark ettim ve yatağa yöneldim. Şu an da Hollywood'dasın Betty ve sen uyuyacak mısın? Kendime sorduğum bu soruyla bir süre düşündüm; evet, uyuyacaktım. Çünkü bunu hak etmiştim neredeyse 2 aydır uzaylılarla uğraşıyordum ve şu an yükseklik dışında herhangi bir sorunum yoktu. Zaten gözlerimi kapattığım gibi de uyumuştum.Mia Willams
Sabah mağazaya gittiğimde Betty'nin arabasının orada olmadığını fark ettim genelde her sabah benden önce gelirdi göz ucuyla mağazanın içine baktığımda da yoktu. Ama umursamadım, büyük ihtimalle uyuyakalmıştı. Mağazam girdim ve ceketimi askılıpa astıktan sonra dün akşamki gelen siparişlerimi kontrol ettim, bugün geleceğini gösteriyordu. Genelde sipakumaşlarım geldiğinde Betty ile birlikte hangi renklerin birlikte kullanılması gerektiğine karar verirdik ama artık benim için Betty yoktu. Bazen kendime bile itiraf edemesemde onu özlüyordum hatta bazen ona ihtiyacım bile oluyordu. Birlikte bir şeyler yapmaya o kadar alışmıştım ki, bir kahve içerken bile bazen kendimi yalnız bile hissediyordum ama alışırdım. Betty her zaman benden daha iyi olmuştu, üniversitede de şimdi de ama artık buna izin vermeyecektim. Tasarımları benden daha iyi olabilirdi, müşterileri benimkilerden daha çok olabilirdi hatta kendini benden daha üstün görüyor bile olabilirdi ama ona, ondan daha iyi olduğumu kanıtlayacaktım. Arkadaşımmış gibi davranıp sevdiğim çocuğu elimden almış ve şimdi de hiç üzülüyorum gibi görünmüyordu. Ah, ona çok sinirliydim.
Betty Star
Ne kadar uyuduğumu bilmiyordum ama uyandığımda o kadar dinç ve huzurlu hissetmiştim ki hemen kalkıp saate baktım 16.57.
Saati görmemle gerçekten çok şaşırmıştım.
"O kadar uyudum mu ya?"
Kendi kendime söylenirken elimde ki telefonu titremesiyle Ben'in aradığını fark ettim ve yeşil tuşa bakıp telefonu kulağıma götürdüm.
"Efendim."
Bir süre sonra ses gelmeyince, "alo?" Dediğimde Ben kıkırdayarak konuştu.
"Günaydın uykucu."
Ben'in sesiyle sanki beni görüyormuş gibi utançla gülümsedim. "Ah, evet yeni uyandım." Sonra bir anda hafifçe sesimi yükselttim, "senin aksine her gün farklı bir uzaylıyla uğraşmaya alışık değilim." Bu söylediğim ikimizi de güldürmüştü.
"Burssı çok güzel, ama biraz dolaşmaya ne dersin?"
"Çok isterim!" O kadar bağırmışım ki Ben'in telefonu kulağından uzaklaştırdığına emindim.
20 dakika sonra buluşmaya anlaştığımızda hazırlanmaya başladım.
Altıma beyaz bir tenis eteği, üzerine beyaz bir crop ve hava biraz serin olduğu için onun üzerine de lacivert bir sweat giymiştim. Saçlarımı tarayıp doğal haline bıraktıktan sonra beyaz spor ayakkabılarımı giyip makyaj çantamı aldım ve aynanın karşısına geçtim. Güneş kremimi sürdükten sonra beyaz bir eyeliner, biraz allık ve açık pembe rujunun üzerine şeffaf bir parlatıcı sürdükten sonra güneş gözlüğümü taktıktım ve hazırdım.
Küçük beyaz çantamın içine telefonumu ve cüzdanımı koyduktan sonra kapıdan çıktım. Tam Ben'in odasının kapısını tıklatacakken kapının açılmasıyla elim havada kalmıştı. Onu görünce gülümseyip elimi indirdim.
Koyu yeşil kargo pantolonu, beyaz tişörtü ve beyaz ayakkabılarıyla gayet havalı gözüküyordu ve siyah gözlükleri de bunu tamamlamıştı ve birde uzaylıya dönüşmesini sağlayan saati.
Kapıyı kapattıktan sonra gözlüklerini çıkartıp bana döndü ve kolunu omzuma atıp saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu.
Otelden çıkarken ona döndüm.
"Ben?"
O güneş gözlüğünü takarken ben konuşmaya devam ettim.
"Burasının bir metropol şehri olduğunu farkındayım ama daha huzurlu bir yere gidemez miyiz?"
"Nasıl bir yerden bahsediyorsun?"
Bir süre düşündüm, "şehirden uzak bir yere."
Ben anlam veremediğim bir şekilde gülümsediğinde kolunu omzundan çekti ve önümüzde duran kırmızı, Porche marka arabaya doğru ilerledi. Bu araba bizim için mi gelmişti? Ben şaşkınca ona bakarken arabadan ininen adam Ben'e doğru bir anahtar uzattı, "arabanızın anahtarları."
Ben, adama teşekkür ettiğinde orada öylece dikilen bana döndü, "gelmiyor musun?"
Ben, arabaya bindiğinde dikildiğim yerden ayrılıp arabaya bindim. Ben, arabayı çalıştırıp ilerlemeye başladığında şaşkınlığımı atlatmıştım.
"Bu araba bir harika!"
"Hey!"
Kıkırdadım, "tamam, senin araban daha iyi ama bu çok güzel."
Ben ani bir şekilde gaza bastığında kapı koluna tutunmak zorunda kalmıştım.
"Yükseklikten korktuğunu söylemiştin, ama hızdan korktuğunu da söyleme sakın!" O kadar hızlı ilerliyorduk ki birbirimizi duymak için sesimizi biraz yükseltmemiz gerekmişti.
"Deli misin sen? Hız yapmaya bayılırım."
"O zaman sıkı tutun."
Ben bir elini hızla vitese götürüp ileri ittiğinde ufak çaplı bir çığlık attım ama bu eğlendiğimin bir göstergesiydi. Telefonumu arabanın radyosuna bağlayıp güzel bir müzik seçmeye çalıştım. Tam o sırada Ben'de biraz yavaşlamış ve arabanın üstünü açtığında sıcak rüzgarın yüzüme vurmasıyla gülümsedim ve istemsizce elim Harlyes in Hawaii şarkısına gitti. Şarkı yavaş yavaş ritmini arttırmaya başlarken Ben'e döndüm.
Yaklaşık 1 ay önce bu şarkıyı kimseyle dinleyemeyeceğimi söylerken, şu an yanımda o varken, ruh halim beni bu şarkıya yönlendirmişti.
"Şarkı zevkin iyiymiş."
Ben'in sözleriyle önüme dönüp konuştum, "ne sandın?"
Sadece bir kaç dakika sonra trafik azalmıştı ve biz, masmavi denizin ve karşısında yemyeşil ağaçların olduğu boş yolda yavaşça ilerlerken kulağımıza radyodan hafçe devam eden Harlyes in Hawaii şarkısı çalınıyordu.
Gözlerimi kapattım ve kendimi rüzgarla müziğin o mükemmel hissine bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
close to space || ben 10
De TodoBetty, Amerika'ya yaklaşık 1 hafta önce gelmişti. Moda tasarımcılığı yapıyordu ve normal bir hayatı vardı. Ta ki bir gece sıkılıp dışarı çıkmaya karar verene kadar.