7

76 7 7
                                    

Ne kadar süre aynı kağıda silip silip tekrar çizmeye başladım bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa o da şu an da karşımda duran tasarımın moda hayatım boyunca çizdiğim en güzel şey olduğuydu, moda kurulunun bunu kesinlikle harika bulacağına emindim. Bir rahatlamayla kalemi bırakıp arkama yaslandım ve çizim yapmaktan ağrıyan sırtım, parmaklarım ve boynumu esnettim. Ben buraya geldiğimde parıl parıl parıldayan güneş şimdi yerini o mükemmel turunculuğa bırakıyor, gün bitiyor ve günün en sevdiğim saati gece başlıyordu. Rahatsız olmamak için sessize aldığım telefonumu elime aldığımda Mia'da ve bilmediğim bir numaradan toplamda 3 arama olduğunu gördüm. Öncelikle bilinmeyen numarayı tekrar arayıp aramama konusunda kararsız kalsam da ilk düşündüğüm şeyi yaptım ve numarayı aradım.
3. çalışta telefonu kalın bir erkek sesi açtı. "Alo?"
Ama bu ses bana çok tuhaf bir şekilde tanıdık geliyordu.
"Merhaba ben Betty, yaklaşık 15 dakika önce beni aramış-"
"Çok resmi konuşuyorsun, küçük gün ışığı."
Bir saniye, bu o Ben'in o tuhaf arkadaşıydı, Kevin. İlk başta şaşırdığım için tepki verememiştim. "Hey! Alo!"
"Bağırma, buradayım. Şaşırdım sadece."
"Neden bu kadar şaşırıyorsun, insanlar birbirleriyle konuşarak anlaşır öyle değil mi?"
Göz devirmemek için kendimi zor tuttum ve konuşmaya başladım. "Hayır demir kafa, numaramı nereden buldun?"
"Şu man kafa arkadaşın Ben'e senin de numaranı vermiş."
Ne? Ne söylediğini anlamaya çalışsam da bunu ona belli etmedim. "Kevin, bu kimin numarası acaba?"
"Siz ikiniz kardeş falan mısınız? İkiniz de tam birer man kafa gibi davranıyorsunuz."
Bir şey söylemek yerine sıkıldığımı belli eder gibi nefes verdim.
"Yeni bir kulüp açılmış, Gwen seni davet etmem için beni resmen zorladı, bu yüzden saat 8'de, okey?"
Aslında bir yerlere kafa dağıtmayı çok istiyordum ama bu tür emirvakilerden nefret ederdim.
"Naz yapma, gün ışığı."
"Naz yapmıyorum, işlerim var, söz veremem."
"İşlerini sonra da halledebilirsin?" Soru sorar gibi söylediği bu sözlerle sessiz kaldım, acaba Ben'de gelecek miydi? Ah, bunu Kevin'a soramazdım ki.
Omuzlarımı düşürdüm, "tamam. Ama sakın sevinme, Gwen istediği için geliyorum."
"Neyse ne be." Dedi ve telefonu yüzüme kapatmasıyla bir kaç saniye boyunca ekrana boş boş baktım. Mia'yı aramak yerine ona geri döneceğim dair bir mesaj bıraktım ve evin yolunu tuttum.

Toz pembe tonlarında saten, kısa, sıfır kollu bir elbise seçmiş, bilekten bağlamalı beyaz, ince topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirip makyaj masamın karşına oturmuştum. Saçlarımı tarayıp şekillendirdikten sonra hafif bir makyaj yapıp küçük, beyaz çantamın içine bir kaç makyaj malzemesi koymuş ve şarjda duran telefonumu alıp saate bakmıştım.
19.47
Hava henüz kararmamıştı ve yazın en sevdiğim özelliğide buydu, havanın geç kararıyor olması.

Yola çıktıktan bir süre sonra Kevin'ın attığı konumu açtım. Yaklaşık 8 dakika sonra orada olacağımı gösteriyordu. Serin havanın içeriye dolması için camı biraz açtım ve ciğerlerimi temiz havayla doldurdum. Günün en sevdiğim saati başlıyordu.

İçeriden müzik sesleri gelen, dışarıdan gayet şık duran bir mekanın önüne geldiğimde konuma bakılırsa doğru yerdeydim. Vale gelip kapımı açtığında nezaketen teşekkür edip çantamı aldım ve mekana girdim.
"Hoşgeldiniz."
Kapıda beni karşılayan genç kıza ceketimi verdikten sonra herkesin dans edip deli gibi dans ettiği kısma geçtim. Kulaklarımın sese alışması zaman alsa da ne zamandır böyle bir yere gelmediğim için içte içe sevinç duymuştum ama Kevin ve Gwen'i bulmak kolay olmayacaktı. Alsın bakarsak çok kalabalık değildi, sadece bir kaç disko topunun aydınlattığı loş mekan biraz büyüktü o kadar. Etrafıma bakınırken arkadan omzuma doğru atılan bir kolla hızla o tarafa döndüm. Tanıdık bir yüz görmemle birlikte omuzlarımı düşürüp rahatladığımda, Kevin seslerden dolayı onu duyabilmem için kulağıma yaklaştı.
"Aylak aylak etrafa bakın ak yerine arayabilirdin, süper zeka."
"Bu kadar ses varken cidden telefonun sesini duyabileceğini mi düşündün, bay zeka küpü."
Kevin sırıtarak geri çekildiğinde üstünde ki yakası hafif açık lacivert gömleği, koyu renk pantolonunu ve beyaz ayakkabılarını fark ettim. Uzun, siyah saçlarıyla bütünleştiğinde gayet şık duruyordu.
"Yürü hadi," diyip beni hafifçe ittirdiğinde, yüksek topuklu ayakkabılarımın üzerinde sendeleyip, sinirli bakışlar atmam onu güldürmüştü.
Mekanın uç köşesine doğru ilerlediğimizde sesler hafiflemeye başlamıştı. Bar bölümüne vardığımızda; kızıl, uzun saçları olan bir kız gözüme çarpmıştı, bir süre sonra kız bizi fark edip bu tarafa döndüğünde bu güzel kızın Gwen olduğunu anlamamla gülümsemiştim. Yan tarafında duran yüksek bar sandalyelerine oturduğumuzda onunda bu gece ki giyim tarzının Kevin'le uyumlu olduğunu fark etmiştim. Uzun kollu, koyu mavi kısa bir bluz ve altına da beyaz şort giymişti, altına giydiği beyaz, topuklu botları ile de kombinini tamamlamıştı.
"Nasılsın Betty?"
Gülümsedim, "çok eğleneceğiz gibi duruyor."
Gwen kafasıyla beni onayladığında Kevin bize doğru iki bardak uzattı, kokusundan anladığım kadarıyla çok ağır olmayan kokteyllerdi.
"O zaman başlayalım."
Kevin'ın bardağını bize uzatmasıyla bardakları tokuşturduk.
Pipeti tam dudaklarıma götürmüştümki gördüğüm şey ile az kalsın bardağı elimden düşürüyordum.
Bazı anlar vardır ya hani, bir anlığına da olsa kendinizi oraya ait hissetmediğiniz. Heh işte şimdi tam da o anlardan birini yaşıyordum.
Karşımda gördüğüm iki kişiyle elimde ki bardağı sıktığını bile fark etmemiştim.

Betty'nin karşısında gördüğü iki kişi; en yakın dostu ve aşık olduğum kişi diye adlandırdığı adamdı.
Mia, Ben'in kolunu sıkıca kavramış ve ona kahkaha atarak bir şey anlatıyor, Ben'de ona ayak uyduruyordu. Betty bir anlığına kalbi bir bıçakla sökülüyormuş gibi hissetse de bunu kimseye belli etmemek onun için kolay olamayacaktı.
'Abartıyor muyum?' Diye geçirdi içinden kendi kendine.
Ama bir süre durdu, 23 yıldır ilk defa aşık olduğunu düşündü bir anda. Betty'nin hayatından bir çok insan gelip geçmişti, hatta lisedeyken sevdiği bir çocuğa açılmıştı bile, çocuk onu anlayışla karşılamıştı ama ona karşı böyle hisseler beslemediği söylemişti, ama daha önce hiç kimseye, 'aşık oldum,' tabirini kullanmamıştı.

Mia, yanıma oturduğunda Ben'de geçip Kevin'ın yanına oturmuştu. Ben'le konuşmamıştık ama bana olan bakışlarından bireyler söylemeye çalıştığını anlamıştım. Gözüm sürekli onun olduğu tarafa kaysa da ona bakmamaya çalışıyordum. Mia'ya ise hiçbir şey diyemiyordum, şimdiye kadar bir sürü insana aşık olmasına rağmen ilk kez birine bakarken gözlerinin bu kadar parladığını görüyordum, içten içe onun için mutluydum ama ben ne olacaktım?
Gözlerim tekrar Ben'de kaydığında bir anda yeşillikleriyle karşılaşınca hızla gözlerimi kaçırdım, kalbim deli gibi atmaya başlamıştı tekrardan, bu kadar tatlı olmak zorunda mısın?
"Ah, cidden o en kötüsüydü."
Onlar kahkaha atıp, sohbet ederken ben sadece onları dinliyormuş gibi yapıyor ve uyum sağlamaya çalışıyordum.

Bir sürenin sonunda Gwen ve Kevin, Kevin, Gwen'i zorla götürmüştü, dans pistine gidip hareketli müzik eşliğinde dans etmeye başlamışlardı, biz de üçümüz kalmıştık. Mia, benimle çok fazla konuşmuyordu, tamamen Ben'de odaklanmış, onunla flörtöz bir şekilde sohbet ediyor ve bu da apaçık Ben'in hoşuna gidiyordu.
Sabahki söylediği şeylerle, şu an ki davranışlarının uyuşmaması sinirlerimi bozmuştu ve buna daha ne kadar katlanabilirdim bilmiyordum.
"Mesela," Mia bunu uzatarak söylemişti, "en sevdiğin film türü ne?"
Mia daha sözünü henüz bitirmişti ki Ben'in hızla, "aksiyon," diyerek atılması ona dönmeme ve gözgöze gelmemize sebep olmuştu, benimde en sevdiğim tür aksiyondu, bu yüzden de hızla kafamı diğer tarafa çevirmiş ve barmenin önüme koyduğu küçük bardağı tek yudumda bitirmiştim, bu kadar hızlı içmenin verdiği etkiyle başım dönmüştü ama çok fazla umursamamıştım, bu nedensizce hoşuma gitmişti. Bardağı barmene doğru ittirdiğimde gülümseyip bana yenisini uzattı.
"Bu gece hızlı başladı sanırım." Yanımda birinin varlığını hissetmemle benimle yaşıt olduğunu düşündüğüm bir adamın yanıma oturduğunu fark ettim.
Bir şey söylemek yerine önümde duran shot bardağını dudaklarıma götürdüm ve hızla kafama diktim. Hızlı içmenin verdiği etkiyle başım dönsede bu çok hissettirmişti. Barmenden bir tane daha vermesini istediğimde yanımda ki adamda istemişti.
"Hızlı gitmiyor musun?"
Ona göz ucuyla baktım, "bu seni hiç alakadar etmez, işine bak."
Aslında bu kadar sert davranmazdım, sanırım sarhoş oluyordum.
"Tamam, sakin ol. Bu sefer ki benden."
Gülümsedim, "hah, şimdi aynı dilden konuşmaya başladık."
Kelimeleri uzattığımı bile fark etmemiştim, evet sarhoş oluyordum.
En son üniversitedeyken kampüste ki arkadaşlarla sarhoş olmuştuk, bu hissi özlemiştim.
Yanımda oturan adam bana bardağımı uzattığında içip içmemek arasında kalmamın sebebi, yanımda oturan adamın elinin dizlerimde gezmesiydi.
"Çek elini."
Elini ittirmeye çalıştım ama başım o kadar çok dönüyordu ki ellerinin daha ileriye gittiğini fark edip onu ittirmeye çalışmıştım ama durmak yerine daha ileri gidiyordu ve ben durduramıyordum, aslına ne yapmaya çalıştığını bile anlamıyordum sanırım, sadece durmasını söylüyordum o kadar. En son hatırladığım şey, yeşil ceketli bir çocuğun gelip yüzünün ortasına bir yumruk çarpmasıydı.

close to space || ben 10Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin