Kevin ve Ben'in çocuk gibi arka koltukta oturmamak için yaklaşık 20 dakika kavga etmelerinden sonra Gwen'le bir olup ikisini de arka koltuğa oturtmuş ve yola koyulmuştuk.
Gwen ve Kevin'ı evlerine bıraktıktan sonra uzun bir yolumuz vardı ve yine ikimiz kalmıştık, kaçamak bakışların arasında sessizce ilerlemek rahatsız ediciydi, kendimi suçlu hissediyordum. Müziğin sesini kısıp yavaşlamam bana dönmesine sebep olmuştu.
"Hava çok güzel görünüyor, yürümek ister misin?"
Ben'in sorusuyla bir saniyeliğine ona baktım, "isterim," deyip gülümsedim ve arabayı bir yere çekip arabadan indik.
Boş ve sessiz sokakta yokuş aşağı yürüyorduk ve sessizdik. Konuşmak, ona bir şeyler söylemek istiyordum ama ne diyeceğimi bilmiyordum.
"Ben," ikimizde aynı aynı konuştuğumuzda, ilk başta birbirimize şaşkın şaşkın bakıp sonra kahkaha atmaya başlamıştık.
"Tamam, önce sen." Ben kahkahalarının arasında bunu söylerken ben kahkahamı kesip ona döndüm ve aklıma ilk gelen soruyu ona yönelttim, "neredeydin?"
Ben'e baktığımda anlamamış gibi durması beni sinirlendirmişti, sinirle olduğum yerde durdum, "4 gündür neredeydin diyorum!"
"Kendinden başka kimseyi düşünmüyorsun değil mi? Seni çok merak ettim!"
Düşünmeden söylediğim, ağzımdan sinirle çıkan bu sözler Ben'in dudağının bir kenarının kırılmasına sebep olduğunda cümlelerim tekrar aklımda yankılandı, "Seni çok merak ettim."
Yanaklarımın yandığını hissetmeye başladığımda hızla gözlerimi kaçırdım. Ama Ben bana yaklaşıp çenemden tutarak ona bakmamı sağladı.
"Biraz uzak kalmanın ikimiz içinde daha iyi olacağını düşündüm."
Parlak, yeşil gözlerine baktım, "oldu mu sence?"
Ben gülümseyip, kafasını hayır der gibi salladı, "olmadı."
"Mia..."
Cümleye başladığım gibi susmamın sebebi Ben'in kaşlarının sinirle çatılmasıydı. "Neden sürekli başkalarını düşünüyorsun, neden kendi hayatına odaklanamıyorsun?"
Ben'in sesi boş sokakta yankılanırken ona ne cevap vereceğimi bilmiyordum, belki de haklıydı. Belki de kendimden önce başkalarını düşünmeyi bırakmalıydım ama Mia'yı bu kadar mutlu ve Ben'in ortadan kaybolduğunda bu kadar endişeli gördüğümde ne yapabilirdim ki?
"Sen..." sessizce konuşmaya başladım, "senin için çok endişelendi."
Kızacağını bildiğim için bunları sessizce söylemiştim.
"Sen de endişelendin."
Haklı olduğu için araladığım dudaklarımı birbirine bastırdım.
Tam bir şey söylemek için dudaklarımı araladığımda aniden gelen gök gürültüsü ve hiç beklemediğimiz bir anda resmen bardaktan boşalırcasına yağan yağmurla saklanmak için koşuşturmaya başladık ama hiçbir şey göremiyordum.
"Hey! Ben! Neredesin?"
"Asıl sen neredesin?"
Yağmurun sesinden sesini bile zor duyarken bir şeye çarpmamla olduğum yerde kaldım, daha doğrusu birine.
"Sırılsıklam olmuşsun." Ben bunu söylerken ıslak saçlarımı önümden çektiği ve nefesini hissedebilecek kadar yakın olduğumuz için hiçbir şey söyleyemedim.
Evet, yağmur çok hızlı yağıyordu ama ben ıslanmaya bayılırdım. O sırada kulağıma çalınan tanıdık melodiyle etrafıma bakındım. Bu benim en sevdiğim şarkıydı, Harleys in hawaii.
Şarkıyı mırıldanıp olduğum yerde dans etmeye başlarken Ben, beni kahkalarla izliyordu. Bunu fark edince yanına gittim, "komik mi, hadi dans edelim."
Ben'in iki elini tutup çekmeye çalıştım ama gelmedi.
"Ne? Milyon tane uzaylıya dönüşüyorsun, dans etmeyi bilmediğini söyleme."
Ben kahkaha attı ve konuştu, "bilmiyorum."
Gülümsedim, "güzel, bende bilmiyorum."
Ben olduğum yerde zıplayıp şarkıya ayak uydururken hiç beklemediğim bir anda Ben'in beni belimden tutup kendine çekmesiyle neye uğradığımı şaşırdım. Bir şey söylemek yerine sessizce ona bakarken o da yüzümü inceliyordu, o kadar güzel bakıyordu ki bir şey söylemek yerine öylece durdum, tam bir şey söylemek için dudaklarımı aralamıştım ki hiç beklemediğim bir anda Ben'in bana yaklaşıp dudaklarını benimkilerde bastırması şaşırmama sebep olmuştu, bunu atlattığımda ise öpüşme karşılık vermiştim.
Evet, bu beni ilk öpüşü değildi belki ama ilk kez bu kadar mutlu hissediyordum.Eve gittiğimde üstümdekileri çıkarıp kendimi sıcak suyun altına atmıştım.
Islandıktan ve üşüdükten sonra sıcak bir duş almak beni çok rahatlatıyordu. Bir müzik açıp aynanın karşısına oturdum ve kendime baktım.
Uzun zaman sonra tekrar mutlu hissediyordum yani Paris öylesine sıkıcıydı ki, buraya gelip kendime bir iş kurana kadar, yeni arkadaşlar edinene ve hatta aşık olana kadar bana bunları yaşayacağımı söyleseler gülüp geçerdim.
Masanın üstünde duran kremlerden birini alıp elime sıkarken dinlediğim şarkıya eşlik ediyordum.
"Cant you see? I'm at your feet!"
Sesimin güzel olduğu asla söylenemezdi ama şu an yalnızdım ve beni yargılayacak kimse yoktu. Bakım kremlerimi sürüp en rahat pijamalarımı giydikten sonra ıslak saçlarıma bir havlu sarıp mutfağa indim ve kendime atıştırmalık bir şeyler hazırladıktan sonra oturma odasına geçip bir film açtım."Hey!"
Mia her zamanki gibi Ben'i düşünerek mağazasına doğru giderken, elleri cebinde yolda yürüyen yeşil ceketli genci görmesiyle sertçe frene basması bir olmuştu. Hiç düşünmeden arabayı kenara çekip indiğinde yerinde zıplayıp karşı kaldırımda olan Ben'e kendini göstermişti. Ben, Betty' nin anlattıklarından sonra Mia'ya nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu, onunla karşılaşırsa nasıl tepki vereceğini bile düşünmemişti. İlk başta şaşırsada ona heyecanla el sallayan kıza gülümsemeye çalışarak karşılık verdi. Kızla uzaktan hızla gelen arabayı umursamayıp uöarcasına karşı kaldırama atlarken resmen onu sıyıran arabanın korna sesini umursamayıp Ben ile konuşmaya başlamıştı.
"Kaç gündür yoktun?" Ben, karşısında ki heyecanlı kızın soru sorar adına söylediği cümleye ne karşılık vereceğini bilemesede bir süre duraksadı tan sonra zoraki bir şekilde gülümsedi. "İşlerim vardı."
Mia, bu cevaptan ne kadar hoşlanmasada belli etmedi, "baksana, ilerde çok güzel bir kafe var. Bir şeyler içelim mi?"
Ben bir an önce bu kızdan ayrılıp yoluna devam etmek istiyordu ama ona parlak gözlerle bakan Mia'yı da kırmak istemiyordu. Gülümsedi ve elini kızın omzuna koydu, "başka zaman içebilir bence, çünkü şey... benim biraz işlerim var."
Tam yoluna devam etmek için bir adım atmıştı ki kolunun sıkıca tutulmasıyla bıkkınlıkla kumral saçlı kıza döndü, ama kız o kadar heyecanlıydı ki bunu fark etmemişti bile.
"Bugün Betty'nin doğum günü, belki sende gelirsin. Şehir merkezinde ki parti salonunda olacak."
Ben yoluna devam etmeye başladığında tek düşündüğü bugün Betty'nin doğum günü olduğunu öğrenmesiydi. Eğer Mia'yla karşılaşmamış olsalardı Betty'nin butiğine gidiyor olacaktı ama rotasını değiştirmiş ve 'en sevdiği', ona sadece işi düştüğünde böyle seslenirdi, kuzeninin yanına gidiyordu."Seni burada görmek şaşırtıcı."
Ben şirinlik yaparak eve girdiğinde Gwen'de arkasından onu takip etti.
"Yardımına ihtiyacım var, kuzen." Ben bunu rahatça koltuğa otururken söylediğinde Gwen, 'zaten biliyordum' dercesine sırıttı. "Buraya gelmenden anlamıştım. Tamam, söyle bakalım. Ne istiyorsun?"
"Konu..." Bir süre sessiz kaldı, belki de konuya girmeden ona önceden olanları anlatmalıydı.
"Biz... Ben... Ben dün Betty'i öptüm."
Bir anda söylemeye karar verdiği bu şey, Gwen'in gülümsemesine sebep olmuştu ama bir şey söylemek yerine Ben'in devam etmesini bekledi.
"Yani, bu ilk öpüşmemiz değildi ama..." İlk başta nasıl devam ettireceğini bilemesede sonradan aklına dünki yaşananlar gelince gülümsedi ve konuştu, "sanırım en özeli buydu."
Gwen'le, Betty'le şimdiye kadar yaşadıkları şeyleri en ince ayrıntısına kadar anlatıp bir kaç tavsiye aldıktan sonra konun Mia'ya gelmesi Ben'in yüzünü buruşturmuştu.
"En yakın arkadaşı beni seviyormuş, o yüzden ilişkimizi gizli tutmak istiyor."
Bu, Gwen'in de hoşuna gitmemişti, "o kızı zaten en başından beri sevmiyordum."
"Beni Betty'nin bu akşamki olacak doğum günü partisine davet etti."
Ben'in sesi sona doğru kısılmıştı, bunun sebebi ise neden Betty'nin onu davet etmediğiydi. Bunu Gwen'le söylediğinde, "büyük ihtimalle unutmuştur," diyerek Ben'i biraz da olsa rahatlatmıştı.
"Gidecek misin peki?"
Ben gülümseyip hızla kafasını salladı, "sürpriz olacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
close to space || ben 10
CasualeBetty, Amerika'ya yaklaşık 1 hafta önce gelmişti. Moda tasarımcılığı yapıyordu ve normal bir hayatı vardı. Ta ki bir gece sıkılıp dışarı çıkmaya karar verene kadar.