Gelmiştim. Burası küf kokmaktan çok uzaktı, her yer dezenfektan kokuyordu. Cesur'un elini tuttum, o da en az benim kadar korkuyordu.Bir şey olacaktı, bu kesin bilinen bir gerçek ama ne zaman olacağını kestiremiyordum. Elimin Cesur'un elinden ayrılması kilit noktasıydı, korkuyla etrafa bakmaya çalıştığımda gözlerim kararmaya başlıyordu, sonrası ise koca bir karanlık...
~~~~~~~~~
Rüzgar sert dalgalarını üstüme geçirirken, bir uçurum kenarında olduğumu fark etmem çok sürmemişti. Cesur yoktu, korkum giderek artıyordu ve ağlama eylemi artık az kalıyordu. Kabaca kıçımı yırtarcasına bağırıyordum.
"Uyuyan güzel uyanmış!"
Hayatımda daha önce hiç görmediğim o adam, beyaz ve kahverenginin en yoğun tonlarında saçları, sakalsız ve kemikli yüzü 50 yaşlarında olduğunu gösteriyordu, heybetli görüntüsü yapılı vücuduyla uyumluydu.
"Çınar senden çok bahsetmişti ama bu kadar güzel bir kadınla tanışmayı yüz yüze yapmak istiyordum, iyi ki de istemişim."
"KİMSİN SEN! CESUR NERDE!"
Yanıma gelip elini yanağımda gezdirdi, hızla kendimi geri çekmeye çalıştığımda bağlı olduğum zincirler kaçmama çok izin vermiyordu, olabildiğince kaçmaya çalışıyordum.
"Onu eve geri yolladım, benim işim senle güzelim. Sen kaç yaşındasın?"
"Sanane?!"
"İşimi zorlaştırma..."
Biraz daha başımda dikildikten sonra kalkıp hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Ben ise bileklerimdeki soğuk demirlerden ötürü bir yere gidemiyordum, şerefsize bak köpek bağlıyor sanki!
Bütün günümü orada geçirmişlen biri gelip bayılmam için ağzıma bezi bastırdı. Ben ise daha ne kadar devam edeceğini bilmediğim işin hatlarını düşünürken tekrar uykuya daldım.
Cesur'un Anlatımıyla...
Kafayı yiyecektim! Zülal'le o arsaya gittikten sonra bayılmış, uyandığımda evimin salonunda uyanmıştım. Her yerim tutulmuştu, şıllıklar taş gibi vücudumu bok etmişlerdi. Ona ulaşmayı denemiştim ama başka bir yere götürülmüş olmalılardı.
Telefonumun titremesiyle içime dolan umudu bastırarak mesaja baktım;
Süs Çiçeğim♡
Cesur, ben Türkiye'ye dönüyorum. Abim dönmüştü ya ben de geliyorum.
Sonunda seni göreceğim...Bir yanım Gamze için sevinirken bir yanım Zülal için korkuyordu. Ama ona ulaşmak için polislere haber vermiştim, telefon sinyali alınabiliyordu. Hazırlanıp evden çıktım ve havaalanına gitmek için yola koyuldum.
Tam vardığımda telefonum çalmaya başladı;
-Alo
-Alo Cesur, indim ben. 5 numaralı kapının ordayım şuan.
- Ben geliyim mi oraya?
-Yok, şöyle; bavulumu alıcam o yüzden sen kafenin orada bekle ben gelicem.
-Tamamdır.
Hızlı adımlarla ilerlerken sapık müdürümüz okulun açılmasına kalan günü sayıp bize mesajla belirtiyordu.
1 haftalık tatilde salın ya!
Kafenin orada masalarda beklerken onu gördüm. Küçük bedeniyle hızlı adımlarla ilerliyordu, ilk başta beni görmediği için küçük bir oyun oynamaya karar verdim; iyice duvarın arkasına sinerken merakla etrafına bakıyordu.
Ses çıkarmadan arkasından gidip gözlerini kapattım, tabii benim olduğumu anlaması uzun sürmedi; bana geçen sene aldığı çift yüzüğünü çıkarmamıştım. Yüzüğün olduğu parmağımı yokladı;
"Cesur!"
Ah be güzelim, benim hakkımda hiç bir şey unutmamanı hak etmiyorum...
"Gamzee!"
Sıkıca sarıldığımda bir iki tur etrafımda döndürdüm, zaten benden bir hayli kısa olduğu için zor olmamıştı. Yere indirdiğimde kısa kumral saçlarını düzeltti, sarıya çalan gözleri ışıl ışıldı;
"Çok özledim seni..."
"Ben de miniğim, ben de..."
"Şey... biz senle o konuyu hala konuşmadık da..."
Yürümeye başladığımızda kolumun altına girdi, ben ise valizini taşıyordum.
"Hangi konu?"
İlla inlik cinlik yapcam...
"Şey işte..."
"Ne?"
"Yaa! Bilerek yapıyorsun."
Gülmeye başladığımızda, onun gülüşünü bile özlediğimi fark ettim. Evet, belki şuan bana sövüyorsunuz ama ben bu kızı çok seviyorum.
Eve çıkıp eşyalarını bıraktıktan sonra birlikte bizim eve gittik, koltuğa kurulduğumuzda belki saatlerce bu konu hakkında konuştuk.
Birine aşık olduğunu söylemek üstünden yük kalkmasına sebep oluyordu, tavsiyem yani. Telefonuma ard arda 3 mesaj geldi;
Zülo💫
Cesur
Fazla vaktim yok
Attığım konuma en hızlı şekilde gel
Bir konum gönderildi🚩"Siktir!"
"Noldu?"
"Kalk çabuk, gidiyoruz."
"Cesur gerildim noluyoo?"
"Yolda anlatcam, ama şuan hemen çıkmamız lazım. HEMEN!"
Koşar adımlarla apartmandan ayrıldığımızda direk bir taksiye atladık. Taksiciye konumu gösterdiğimde bir yandan da Gamze'ye olayı anlatmaya çalışıyordum.
Buradaydık, uçurum kenarında bir yerdi. Gerginlikle yumruklarımı sıktığımda minik elleri kolumu kavradı, içimi ısıtan bir gülümsemeyle bana baktığında bu anı bölmek zorunda kaldım.
Göremediğim biri ve daha önceden görmediğim kumral ve sarı karışımı saçları ve Çınar'ın kopyası gözleri vardı.
Bi saniye, ablası olabilir miydi? Ama öldüğünü söylemişti, kafam allak bullak oldu!
"Ooo sıkıldım ama ben. Seç artık!"
Neyi?
"Bunu yapamam, nolursun baba bunu benden isteme!"
"Vay be Çınar Faryalı, bana yalvaracak kadar zor durumda mısın?"
"EVET! ALLAH KAHRETSİN Kİ ÖYLEYİM, AMA BENDEN BUNU İSTEME!"
"Yapıcaksın Çınar, seç!"
O an anlamıştım, ablasını ya da diğer göremediğim kızı seçmesini istiyordu, baba dediği adamın çekilmesiyle gördüğüm kişiyle tüm vücudum titredi.
Zülal...
Orada...
Tek başına...
Ve Çınar'ın bir seçim yapması gerekiyordu...~~~~~~~~~~~~
Sakin hikaye yazamıyorum galiba...Bir sonraki bölümde bol bol sövebilirsiniz, şaşırabilirsiniz.
Bu da küçük bir spoiler olsun benden size.
Öptüm hepinizi bebeklerim💫🌊🌼
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilmediklerimiz
RandomBir grup 12. sınıfın Manisa'ya geziye gitmesi. En fazla ne olabilir ki? Tüm hayatlarının gidişatının değişeceği, kimi zaman şaşıracağınız kimi zaman "bekliyorduk zaten" diyeceğiniz bir kitap olması dileğiyle. İyi okumalar...