İrislerim titrerken tüm bedenim de eş zamanlı olarak titredi. Cesur ve Gamze'ye evde görüşmek amacıyla veda edip hızlı adımlarla evin yolunu tuttum. Arkadan gelen düzenli adım sesleriyle neredeyse koşarak eve gelmiştim, girip hızlı adımlarla merdivene yöneldim, eve girip kapıyı kapattığımda hızla kapının arkasına çöktüm.
"Zülal!"
Cevap veremiyordum çünkü versem zor tuttuğum gözyaşlarımı zapt edemeyecektim.
"Lütfen çık, konuşalım"
"Çınar!"
Duyduğum bir başka sesle kapının arkasından kalktım ve delikten bakmama fırsat kalmadan kapı açıldı. İçeri aynı anda Gamze, Cesur ve Çınar girdiğinde kendimi odaya tam kapatacakken Çınar'ı içeri itip kapıyı kilitlediler. Kalleşler...
Çınar'ın yüzüne bakamıyordum, cidden bitmiş miydik bu kadar?
"Zülal..."
"Hı?"
"Konuşsak olur mu?"
"T-tabi..."
Yatağa oturduğumda yan bir şekilde tam karşıma kuruldu. O güzel yeşillerine bakmak istiyordum ama olmuyordu.
"Bana açıklama yapmak zorunda değilsin. Ama şunu öğrenmek istiyorum; benim senin gözünde bir değerim kalmadıysa bunu bilmem gerekiyor, eğer bana karşı duyguların yoksa bunun hakkında seni darlayamam."
Böyle konuşması canımı çok yakıyordu, sadece onu dinledim.
"Ama sen benden ilgini çeksen de ben seni sevmeye devam edicem, aptalım, sana karşı olan aşkımda o kadar aptalım ki. Şu 3 hafta boyunca çok düşündüm, ablamı seçmek zorundaydım Zülal gerçekte-"
"Yapma işte, bunu bana yapma!"
"Ne? Neyi?"
"Kendin suçluymuş gibi konuşma! Suçun yok, o gün İltan tüm söylediklerinde haklıydı; senin hayatına girdiğimden beri başına gelmeyen kalmadı Çınar!"
"Bi dakika, İltan sana ne anlattı?"
"Senin hayatına girmemle tüm düzeninin bozulduğunu anlattı. Haksız da değil..."
"Haksız Zülal, ben senin için kendimi kurşunun önüne attım. Ölebilirdim, ama göze aldım meleğim. Sana söylediklerini bilmiyordum, bilsem seni arardım."
"Sana ne dedi?"
"Hastaneye gelip, ben ameliyata alındıktan sonra gittiğini söyledi."
Ağlamam dinmiyordu, boşu boşuna 3 hafta harap etmiştim kendimi.
"Çınar?"
"Efendim?"
"Seni çok seviyorum sevgilim..."
Hızla gelip sarıldığında ben de ensesindeki saçlarını okşuyordum, bebek gibiydi o benim gözümde.
"Öpim mi?"
"Öp be öp!"
Önce yanağıma sonra da dudağıma yumuşak öpücükler bıraktığında mutluluğum duygularıma fazla geliyordu.
Cesur'un kapıyı kırarcasına çalmasıyla romantik anımız bölündü.
"Azgınlar! Pardon, öyle dememem gerek; aşk kuşları. Biz markete gidiyoz ev sizde, kudurmayın. Kilidi de açıyom, belki çıkarsınız. Hadi gittik biz!"
Manyak ya...
Çınar'la gülüşerek salona geçtik, onu o kadar özlemiştim ki. Koltuğa oturup onu profilden izlemeye -kesmeye- başladım. Hafiften kavisli burnu ve dolgun dudakları onu mükemmel yapıyordu, fazla bakmış olmalıyım ki onun da beni izlediğini fark etmem zaman almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilmediklerimiz
RandomBir grup 12. sınıfın Manisa'ya geziye gitmesi. En fazla ne olabilir ki? Tüm hayatlarının gidişatının değişeceği, kimi zaman şaşıracağınız kimi zaman "bekliyorduk zaten" diyeceğiniz bir kitap olması dileğiyle. İyi okumalar...