Your eyes tell

36 6 19
                                    



~~~

Uzun zaman olduuu 👀
İyi okumalarr!!

~~~

- Hayır hyung anlamıyorsun!

- Ne demek anlamıyorum?! Hep böyle yapıyorsun! Anla artık her şey bitti!

- Ne demek bitti?! Ben kazanmadan bitemez!

Elimdeki konsolu koltuğa atarak kollarımı çaprazladım. Jimin ve Hoseok hyung karınlarını tutarak gülerken, ben somurtarak ileri bakıyordum. Yanımda oturan Jin hyungun gülmemeye çalıştığını görünce daha da somurttum.

Sinirden kendimi halıya atarak tepindim. Sinirim yüzünden göğsüme doğru yükselen sıcaklık yüzümü de ısıtmıştı. Yerde boylu boyunca uzanırken birden karnımda hissettiğim parmaklarla dudaklarımdan kıkırdamalar firar etmişti. Yaşlı gözlerim arasından zor gördüğüm Jin hyunga bakmaya çalışıyordum. Jimin ve Hoseok hyungun da bana doğru geldiğini gördüğüm an çığlıklarım birbirini takip etmişti.

Yüzümüz gülmekten kıpkırmızı olmuş, kahkahalarımız ortamı ısıtmıştı.

- H-hyung.

Konuşamıyordum.

- Aha-ha dur. H-hyung d-dur.

Sonunda durmuş kendini kenara atmıştı. Gülmekten gözlerimden yaşlar akıyordu. Nefes nefese kalmış bir şekilde uzanıyorduk. İçeriden gelen adım seslerini duymuştum. Sonunda gözlerimi açabildiğimde hızla kirpiklerimi kırpıştırmış, tersten yüzüme doğru eğilen Taehyungun yüzüne bakıyordum.

Yüzündeki hafif gülümsemeyle bakıyordu. Önüme geçip kolunu uzattığında bakışlarım eline kaymıştı. Fazla bekletmeden ellerini tutarak kalktım. Hızla ayağa kalkarken ellerimi beklemeden çekmiş, üstümü silkeliyordum. Boğazımı hafifçe temizleyerek etrafa bakındım. Hepsi ayaklanmış koltuklara kurulmuştu. İlk defa herkesin bir odada toplandığını görüyordum. Hepimiz hep evdeydik fakat genelde etrafa dağılırdık.

Tek boş kalan çift kişilik koltuğa geçerek bedenimi bıraktım. Yanımda oluşan ağırlıkla gözlerim hafifçe oraya kaymıştı. Üstündeki takım elbisesiyle tabletten bir şeylere bakan Taehyung meşgul duruyordu. Çaktırmadan incelemeye çalışıyordum. Giydiği parlak Gucci ayakkabıları ve üstünde tek bir toz zerresi barındırmayan takımıyla oldukça göz alıcı ve davetkar duruyordu. Alnını açık bırakarak hafifçe virgül şekli verilen saçı yumuşacık gözüküyordu.

O kadar dalmıştım ki aniden konuşmaya başlamasıyla hafifçe irkilmiştim.

- Gözlerini alamıyorsun sanırım.

Duyduğum şeyle hafif kızarmış, hemen gözlerimi çekmiştim. Salonda hızla dolaşan gözlerime kestirdiğim kitaplığa doğru yürüdüm. Aslında kitaplık demek hakaret sayılırdı. Bir duvarı tavana kadar diğer duvarın da yarısını kaplıyordu. Kitaplığın ortası boş bırakılarak televizyon yerleştirilmişti. Çok büyük olmasına rağmen boş raf yoktu. Yaklaştıkça gözüme çarpan kitaplar daha olağanüstü duruyordu. En altta bulunan PC oyunları iki rafı dolu dolu kaplıyordu. Bir üst raf birkaç tütsü ve renk renk mum bulunduruyordu. Diğer raflar ise her türlü kitaplarla doldurulmuştu. Kitaplar türlerine göre raflara ayırılmış, her tür en az iki tane rafa sahipti.

Raf kenarlarına gümüş renkle italik bir şekilde yazılan türleri ilgi çekici duruyordu. Gözlerim yukarıdakileri de görmek istercesine başım hafifçe geriye düşmüştü. Aralarından okuduğum kitaplar gözüme çarpıyor, içimi mutluluk kaplıyordu. Hafifçe elimi kaldırarak parmaklarımı üzerlerinde gezdirdim. Harfler gözümün önünden hızla akıyor, tenimin altında hissettiğim küçük kabartmalar yüzüme küçük bir gülümsemenin peydah olmasını sağlıyordu.

KİLLJOY | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin