Piece of a puzzle

91 17 46
                                    




Taehyung

Taehyung tuşladığı numarayı hızla ara tuşuna bastı. Bir süre açılması için karşı tarafı bekledi. Sonunda telefon açıldığında karşıdan birkaç hışırtı sesi geldi. Sonradan o tanıdık ses kulaklarında yankı yaptı.

- Alo?

Duyduğu sesle derin bir nefes aldı ve dudaklarını araladı.

- Benim.

- Ne, anlamadım?

Karşıdaki adam telefonu kendinden uzaklaştırmış, şaşkınlık ve anlamamazlıkla ekrana bakıyordu. Sessizce mırıldandı " Neden sesi Taehyunga benziyor? Kafayı yedim sanırım."  Tekrar kulaklarına dayayarak sordu.

- Kimsiniz ve sabahın yedisinde neden tanımadığınız birini arıyorsunuz?

Ne saçmalıyordu? Zaten o kadar şey yaşamıştı ve Namjoonu kendine inandırmakla mı uğraşacaktı? Tam da o zeki hallerine bürünecek zamanı bulmuştu. Sinirli bir şekilde derin bir nefes aldı.

- Namjoon, tersinden mi kalktın? Benim Taehyung. Bir de etrafta zekiyim diye dolanıyorsun.

Karşıdaki adam ne yaşadığını şaşırmıştı. Adını nereden biliyordu. Sanki en önemli detay buymuş gibi adını bilmesine mi takılmıştı cidden, resmen ölü olduğunu düşündüğü, aslında emin olduğu arkadaşı mı hattın diğer ucundaydı? Telaş ve heyecanla bağırmaya başladı.

- S-siktir. Siktir Taehyung. Taehyung sen misin? N-nasıl olur b-ben seni gördüm eminim. Bedenin solmuştu, ölmüştün s-sen ölmüştün.

Olayın şaşkınlığıyla aniden doğrulmuş, ayağa kalkmıştı. Rüya olmadığına kendini inandırmak için eline sert bir şekilde çimdik attı. Acısını hissettiğinde tekrar şaşırdı.

Taehyung karşıdaki adamın rap yapar gibi hızlı konuşmasına mı şaşırsaydı ya da onun ölü olduğunu söylemesine mi şaşırsaydı bilmiyordu. Anlamlandıramadığı yerler olduğu için derin bir soluk çekti.

- Ne saçmalıyorsun, ne ölüsü? Kafam zaten yeterince karışık gel ve anlat. Şu an bir evdeyim. Konum atacağım, kimseye söylemeden gel.

- T-tamam, tamam bekliyorum.

Yanıt vermeyip telefonu kapattı ve beklemeden konumu attı. Tanımadığı bir yerde olduğu için rahatsızdı. Etrafına bakındı. Salondaydı, sağında pencere kalıyordu ve karşısında küçük bir televizyon ünitesi vardı. Gri tonlarında döşenmişti oda. İncelemeyi bırakarak gözlerini çekti. Hafifçe kalktı, bedenine zorluk çıkarmamaya çalışıyordu.

Sağında kalan, büyük duvarı kaplayan pencereye yaklaştı. Derin bir nefes aldı ve yaşadıklarını düşündü. Uyandığından öncesini ve sonrasını hatırlıyordu fakat o arada olan şeyler hakkında hiçbir fikri yoktu. Namjoonun söylediği şeyler kafasını iyice karıştırmıştı. O gelince anlatacağı için birazda olsa içini ferah tutmaya çalıştı.

Kafasını karıştıran çok şey vardı. Neden morgda uyanmıştı, şu an yaşıyordu fakat ölülerin konulduğu yerde ne işi vardı? Onu bilerek mi koymuşlardı? Beyni yoruluyordu çünkü sorduğu her soru cevapsız kalıyordu ve bir diğer soruyu doğuruyordu. Huzursuzlanmıştı. İçinde kara delik oluşmuş gibi hissediyordu. Karanlığa ait olan kötü hisler duvarlara tutunmuştu fakat iyiliğin sembolü olan beyaz, kara deliğin gazabına uğrayıp içine çekilmişti.

Düşüncelere o kadar dalmıştı ki, odaya giren genç adamı fark etmemişti bile. Arkasından gelen sesle hızla dönmeye çalışmıştı. Kaslarına giren ağrıyla yerinde rahatsızca kıpırdandı. Karşısındaki adamı incelemeye başladı. Büyük parlak gözleri, minik burnu, dolgun dudakları ve süt gibi teniyle çok güzel bir uyum içerisindeydi fakat bedeni bu uyuma zıt bir şekilde hafif kaslı ve yapılıydı. Gözlerini üstünden çekip ona odaklandı.

KİLLJOY | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin