twenty

3K 319 70
                                    

"Jeon?"

Bugün biraz garip bir hava vardı. Aydınlık ama yağmur bulutları tam yukarıda. Sıcak ama sanki buz gibi bir esinti. Bilmiyorum garipti ve ben çok dalgındım. Tüm bu gariplik ben de olabilirdim aslında, evet direkt bu kavramdım ben. Kelimenin vücut bulmuş haliydim ama işte yine de çok fazla dalgındım, öyle ki bana seslenen kişiyi ikinci seferinde duymuştum.

"Jungkook?" Kim Namjoon.

"Ah," demiştim cevap olarak, nefes nefese bir şekilde hızlıca. Bu kadar dalgın olmama kızıyordum, yanımdan bit hırsız ya da katil geçip her şeyimi çalabilirdi ve ben farketmezdim. Neyse... Yine bir alışveriş sonrası merdiven çıkma faciamı gerçekleştiriyordum ama bu sefer namjoon hyung'u, taehyung'un olduğu seferde ki gibi evimde değil, kendi kapısının önünde yakalamıştım. Bir üst katsa benim evimdi zaten ve aptal bir pazartesi günündeydik. "Merhaba. " Sonrasında elimde ki poşetleri yere bırakmış ve ellerimi belime koyup soluklanmıştım. "Dalmışım."

"Merhaba ve farkettim." Beni üzdü imayla. Sanırım bu yaşta bu kadar üşengeç olmama şaşırıyordu çünkü kendisi benim tam zıttımdı. Spor yapmak ve sağlıklı beslenmek için deliriyordu. "Neden asansör kullanmıyorsun?"

Bunu sordun mu demek isterdim. Gerçekten bunu bana sordun mu namjoon? Öyle ki istemsizce burnum kırıştı ve ona ciddi misin der gibi baktım, bilerek yaptığım bir şey değildi ama utandı. Dudağını ısırdı ve başını eğdi.

"Çünkü dolu."

Pekala, ona karşı kaba olmak ya da onu bozmak gibi bir amacım yoktu tabii ki, sadece huysuzdum işte ama asabi olduğumu kabul etmezdim. Umarım beni yanlış anlamıyordur.

"Doğru." Ensesini kaşıdı. Bizim bu apartman da böyleydi işte. Farklı bir ülkede olduğumdan mı hoşnutsuz takılıyordum bilmiyorum ama 1. kattakiler bile asansörü kullanıyordu. Apartmanı çöp yuvasına çeviriyorlardı. Ucuz diye burayı tercih etmiştim, belki de oturduğum katın manzarası güzel olduğu için ya da namjoon için. Bilmiyorum, bir sürü param vardı ama hala gözüm en ucuzundaydı işte. Yine de çıktığım her katta dışarı doluşan çöp poşetlerinin iğrenç kokusu yüzünden buradan siktirip gitme düşüncesi yakındı. Hem taehyung beni bir daha bulamazdı, değil mi? "Peki nereden geliyorsun?"

"Öylesine yürüyordum, sonra da markete gideyim dedim."

Evet, tam olarak ilk dediğim şeyi yapıyordum aslında. Yaklaşık 2 haftadır, sadece dizi izliyor, kendimi yemek ve tatlı konusunda geliştirmeye çalışıp, kafam esince çıkarak müzik eşliğinde saatlerce yürüyordum. Çok şey vardı aklımda yenilik olarak.

Bir hayvan sahiplenmek ya da yeni aldığım mikrofonu denemek. Cover yapıp atmak... Olmayan özgüvenimle bunu nasıl başarabilirdim bilmiyordum ama, yeni şeyler arıyordum işte. Amacım zihnimle yalnız kalmamaktı. Tuvalete bile kulaklıkla, bir müzik eşliğinde giriyor, sosyal medya içinde hiç aktif olmadığım kadar aktiflik gösteriyordum. Tabii fake hesaplarımla...

Koreyle alakalı hiçbir şeyle ilgilenmiyordum mesela, telefonumu da video izlemek ve oyun oynamak dışında hiçbir şekilde kullanmıyordum. Zaten arayacak ya da konuşacak kimsem yoktu öylece yaşayıp gidiyordum. Saçlarımı kısaltmıştım ve evde kendi çapımda spora başlamıştım ama bunun yanı sıra deli gibi içiyordum, o kadar çok içiyordum ki gün algım kayboluyordu, kabuslarım artmıştı günün ne kadarında ayıktım bilmiyordum.

Çok çelişkiliydim sağlıklı bir şey yapıyorsam, sağlıksız bir şeyi de muhakkak yapıyordum, mutluysam mutsuz olacağım bir şeyi kesinlikle yapıyordum. Öylece geçip gidiyordu. Çok daldığım farkedince son basamağı da çıktım, şimdi karşı karşıyaydık tamamen namjoon hyungla.

Mr. perfectly fine ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin