°°°"...beklemek güzeldir, sonunda beklemene değerse...'
Kulaklığımın sesini kısarak okuldan çıktım. Bugün hoseok hyungun yanına gitmeyecektim. Bu yüzden az önce onu arayıp eve gideceğimi söylemiştim, fakat adımlarım parka doğru yönelmişti. Her zaman olduğu gibi yine parka gitmezsem olmazdı.
Hava son bir kaç haftadır olduğu gibi karanlık ve soğuktu. Boynumdaki atkıyı biraz daha sıkarak parka girdim ve banka oturdum. Karşımdaki duvara baktığımda dünkü yazı hala duruyordu.
Gözümü duvarın boş olan tarafına çevirdim ve beklemeye başladım. Neyi beklediğimi bilmiyordum ama zaman kaybetmeden buraya gelip oturmak istemiştim. Bu yüzden okul çıkışında hızlıca hoseok hyunga yanına gitmeyeceğim için haber vermiştim. Normalde bir saat sonra burada olurdum fakat bugün erkenden gelmek istedim.
Aslında merak ediyordum, yine gelecek mi diye düşünmüştüm. Bu yüzden erken gelip beklemek istemiştim. Daha sadece bir kere görmüştüm o adamı, ama sırf merakımdan ve neden duvara böyle bir şey çizdiğini düşünmeden duramadığımdan kendimi erkenden parkta buldum.
°
Yaklaşık yarım saat geçmişti ve ben yarım saattir banktan kalkmamış duvarı izliyordum. Hava soğuk olduğundan yanaklarımın ve burnumun kızardığını hissediyordum.
Arkamda duyduğum adım sesleriyle gerildim. Her adımda ses daha da belirgin duyuluyordu. Adım seslerinin sahibi olan bedenin yanımdan geçmesiyle gözlerim ona kaydı. Yaklaşık yarım saattir merakımdan dolayı beklediğim adamı görünce heycanlanmıştım. Saçları düne göre dağınık duruyordu, üzerinde dün giydiği uzun kabanın siyahı vardı. İçinde takım elbisesi, elinde ise evrak çantasıyla duvarın önüne gelmiş bekliyordu.
Bir süre dün yazdığı yazıya bakıp iç çekti ve çantasına elini attı. Merakla ne yapacağını izliyordum. Çantasından çıkardığı kalemle elini çiziklere uzatarak bir çiziğin üzerini çizdi. Galiba her gün gelip bir tanesinin üzerini çizicekti diye düşündüm kendi kendime.
Çok meraklı birisiydim ve aklıma koymuştum. Ben bu adamın ne yaptığını kesinlikle öğrenmeliydim.
Elindeki kalemi çantasına atarak hızla bana döndü. Aniden bana bakmasıyla gözlerim şaşkınlıkla büyümüştü. Bakışlarımı bacağımın üzerindeki elime indirdim. Çok yorgun bakıyordı ve biraz da utanıyordum.
Bakışlarım elimdeyken yavaşça bana doğru yaklaşıp yanıma oturan bedenle hızla ona döndüm. Duvarın önünden çıkıp yanıma oturmuştu. Ellerimle atkımı bollaştırıp hafif yana doğru kaydım.
Burnuma dolan parfüm kokusuyla ondan nasıl biraz uzaklaştıysam, tekrar üzerimi düzeltiyormuş gibi yaparak hafif bankta ayaklanıp bu sefer daha yakınına oturdum. Şimdi aramızda sadece az önce koyduğu evrak çantası vardı.
Çok güzel kokuyordu.
İlk defa bu kadar heycanlandığımı hissetmiştim. Daha dün görüp tanımadığım adam yüzünden şuan bankta kendimi küçültmüş hiç hareket etmeden duruyordum. Elimi kulaklığıma atarark çıkardım ve yanıma koydum.
"Neden bu soğukta burada oturuyorsun?"
Sesini ilk defa duyduğum adamla kocaman açılmış gözlerimi ona çevirdim ama o duvara bakıyordu.
"b-ben mi? Şey ben her gün otururum burada. Yani şeyden dolayı..." Ne diyeceğimi bilemeden bankta bir oraya bir buraya bakıp, işaret parmağımı dudağımda tutarak söyleyecek bir şey düşünüyordum.
"...Yani soğuk olması sorun değil ben severim. Evet evet."
Hızla kafamı ondan ters yöne çevirerek yüzümü buruşturdum. Şuan dünyanın en aptal insanı olarak duruyordum. Sacedece bir soru sormuştu ve elim ayağım birbirine dolanmıştı. Tekrar yüzümü ona çevirdiğimde beni onaylar şekilde kafasını yavaşça aşağı yukarı salladığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hüznün otuzuncu günü
Fanfiction° Sana beslediğim güzel duygular tarafından terk edildiğim bu an, içimdeki çaresizlik ve hüzün. Mutlu olmak isterken kalbimde hissettiğim kırıklık, üzerime yağan kar ve ben. Birde duvardaki senin hüzünlü çiziklerin. "Acısını hissetmiyorum. Elimden a...