°°°
Elimde kumanda hızlı hızlı kanalları geçiyor, izlemek için güzel bir program arıyordum. Dışarıda hafif kar yağışı varken camlardan çıkan rüzgar sesi rahatlamama neden oluyordu.
Taehyung'u en son gördüğümden bu yana üç gün geçmişti. Ve bu süre onu özlemem için yeterliydi.
İki gündür sabah okula gitmeden önce kapısından geçiyor, göz ucuyla evine bakıyordum. Hiçbir hareketlilik yoktu. Okul dönüşü Hoseok hyungun yanına gittiğimde yine onu göremiyordum. Dün eve geç gitmemden ötürü belki evinin ışıkları yanıyordur diye bakmıştım ama onlarda yanmıyordu.
Her gördüğümde yordun olduğundan erken uyumuştur diye düşünüyordum. Belki yarın görürüm diye tekrar eve geliyordum. Fakat onu göremesemde çizikleri her geçen gün artıyordu. Bu yüzden hâlâ burada olduğunu anlayabiliyordum.
Her şekilde olamasada çizikleriyle burada olduğunu hissettiriyordu.
Elimdeki kumandayı önümdeki sehpaya atarak kafamı koltuğun kenarına yasladım. Nefesimi derince soluyup geri vererek ofladım. Evde sese neden olan kapı ziliyle başımı koyduğum yerden kaldırarak ayaklandım.
Birisini çağırmamıştım ya da beklemiyordum. Kimin geldiğini ya da geleceğini bilmiyordum. Adımlarımı kapıya doğru yönelterek ilerledim. Akşam saatleri olduğundan kilitlediğim kapının kilidini açmamla karşımdaki kalabalığı görmem bir oldu.
"Selam!"
Jisung elinde koca bir poşetle bana gülümserken yanında Minho duruyordu. Arkasında birkaç gündür konuştuğum Jimin, yanında ise Yoongi vardı. Şaşırmıştım çünkü beklemiyordum.
Hepsinin arkasından bir anda çıkan Moonbyul ile yerimde sıçradım. Önündeki arkadaşlarını itip yanıma yaklaştığında gülümseyerek eve girdi.
"Hadi biraz eğlenelim."
Hepsinin bir anda beni geçip eve girmesiyle şaşkınlığımı bir kenara atıp kapıyı kapattım ve peşlerinden içeri girdim. Hepsini çok fazla tanımadığımdan biraz çekinmiştim. Bu yüzden hızla Jisung'un yanına ilerleyip oturdum.
O sırada Yoongi, Jisung'un elindeki poşeti almış içindeki şişeleri masaya koymaya başlamıştı. Hiçbir şey anlamadan yüzümü yanımdaki Jisung'a çevirdim. O da bana döndüğünde kaşlarımı kaldırıp sorgular şekilde yüzüne baktım.
Yanıma yaklaşıp fısıldadığında kulağımı ona çevirerek dinlemeye başladım. "Jungkook kaç gündür çok durgunsun bende Minho'yla konuştum, işte o da bir şeyler yapalım eğlenir belki dedi. Herkesi toplayı böyle bir şey yapacağını bilseydim yaptırmazdım."
Bu durumdan rahatsız olduğumu düşünerek bana baktığında hafifçe gülümsedim. "Sorun yok, beni düşündüğün için teşekkür ederim." O da dediğimle gülümseyip tekrar önüne döndü.
"Hadi gelin masaya doğru yere oturalım." Yoongi'nin seslenmesiyle hepimiz ayaklanıp yere oturduk. Ben hızla Jisung'un yanına oturmuştum, diğer yanıma da Jimin oturmuştu. Yoongi Jimin'in yanına oturacakken Jimin kötü bir bakış attığında Yoongi hızla Minho'nun yanına oturdu. Gözlerim karşımdaki Moonbyul'a çevrildiğinde onları izliyordu.
Biraz fazla meraklandığımdan yüzümü hafif Jimin'e yaklaştırıp fısıldadım. "Jimin Yoongi bir şey mi yaptı?" Yüzünü bana çevirip dudaklarını büzdü. Önüne koyulan içeceğin hepsini kafasına diktikten sonra Yoongi'ye bakarak bağırdı.
"Ne olacak! Beyefendiye hafta sonu buluşalım dedim, bana maçım var gelemem dedi!"
Yüzümü tekrar Yoongi'ye çevirdiğimde derin bir iç çektiğini gördüm. "Ya sana kaç kere dedim önemli bir maçtı. Karşı takıma laf etmiştim, ne yapayım gitmeyip rezil mi olayım?" Aynı şekilde yoongi elindeki bardağı kafasına diktiğinde tekrar Jimin konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hüznün otuzuncu günü
Fanfiction° Sana beslediğim güzel duygular tarafından terk edildiğim bu an, içimdeki çaresizlik ve hüzün. Mutlu olmak isterken kalbimde hissettiğim kırıklık, üzerime yağan kar ve ben. Birde duvardaki senin hüzünlü çiziklerin. "Acısını hissetmiyorum. Elimden a...