°°°
Dün kendimi halsiz ve fazlasıyla yorgun hissettiğimden parka gidememiştim. Fakat bugün kendimi iyi hissediyordum, hatta içimde anlamlandıramadığım bir enerji vardı. İki gündür hoseok hyungun yanına gidemediğimden okul çıkışında ilk olarak onun yanına gidecektim.
Fakat beni heyecanlandıran başka bir şey vardı. Dün parka gitmediğim için görememiştim. Merak ediyordum dün yine gelip çiziklerden birinin üstünü çizmişmiydi.
Elimde tuttuğum kalemle oynarken dersin bitmesiyle çantamı alarak ayaklandım.
"Jungkook beni bekle." Jisung'ın seslenmesiyle ona doğru döndüm ve çantasını hazırlamasını bekledim. Sınıftakiler yavaş yavaş çıkarken sadece jisung, ben ve birkaç kişi kalmıştı.
"Jisung benimle hoseok hyungun çalıştığı şirkete gelmek ister misin?" Yanına yaklaşarak konuştuğumda çantasını alarak bana doğru döndü. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu.
"Jungkook söyle bana çabuk sana ne oluyor?" Yüzünü sanki sinirli ve bir şeyleri anlamaya çalışıyormuş gibi bir ifadeye sokup bana doğru yaklaştı ve sesini alçaltarak konuşmaya devam etti.
"Yani ben fark ediyorum birkaç gündür mutlu gibisin. N'oldu anlat bana çabuk." Ellerini göğsünde birleştirerek omuzlarını dikleştirdi. Bu hareketiyle gerçekten çok komik duruyordu. Arkamı ona dönerek yürümeye başladığımda bana bağırmasıyla kıkırdadım.
"Bak ya, Jungkook bittin sen çabuk buraya gel!"
°
"Ya çok tatlısınız hoseok hyungcuğum tabii biz jungkookla her gün beraber geliriz buraya isterseniz." Düz bir ifadeyle önümde konuşan jisung'a bakıyordum. Bu çocuk iyice delirmişti. Yaklaşık bir saattir şirkette duruyorduk ve jisung asla susmuyordu.
Burada fazla zaman kaybettiğimi düşünerek hızla elimi cebimdeki telefona atıp saate baktım. Benim tam şuan parkta olmam gerekiyoru! Aceleyle telefonumu cebime koyarak odanın kapısına yöneldim.
"Şey benim hemen gitmem lazım siz konuşun tamam mı?" Hoseok hyung ve jisung'ın şaşkın bakışlarını geride bırakarak konuşmalarına izin vermeden odadan çıkıp asansöre yöneldim. Hemen parka gitmeliydim çünkü adını henüz bilmediğim adamın ben gelmeden parktan gitme olasılığı vardı ve ben zaten dün de gidememiştim.
Asansör zemin kata geldiğinde hızla inerek şirketin çıkışına yönelecektim. Fakat gördüğüm bedenle yerimde durdum.
Tam şuan karşımda bir adamla konuşuyordu ama bir sorun vardı. Biz şuan parkta değil bir şirketteydik ve bu adam burada ne yapıyordu?
Önündeki adama yorgun bakışlarıyla bir şey anlatırken elinde duran belgeleri evrak çantasına koyup hafif eğilerek adamın yanından ayrıldı. Tam gidecekken gözü benim üzerime değdiğinde yakalanmanın verdiği hisle ne yapacağımı bilemeden ayakta dikiliyordum.
Bir süre bana baktıktan sonra adımlarını şirketin çıkışına yöneltti. Gidiceğini anlayınca hızla bende çıkışa yöneldim. Montun içinde kaybolan ellerimle çantamın kollarını tutarken aramızda bir kaç adım bırakıp arkasına yaklaştım. Şuan tam önümde yürüyordu ve aşırı heyecanlanmıştım.
Dışarı adımımı atmamla yüzüme vuran soğuk rüzgarı hissettiğim de biraz daha montumun içinde kayboldum. hızla boynumdaki beyaz atkıyı biraz daha yüzüme çıkartıp rüzgarın burnumu üşütmesini engelledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hüznün otuzuncu günü
Fanfic° Sana beslediğim güzel duygular tarafından terk edildiğim bu an, içimdeki çaresizlik ve hüzün. Mutlu olmak isterken kalbimde hissettiğim kırıklık, üzerime yağan kar ve ben. Birde duvardaki senin hüzünlü çiziklerin. "Acısını hissetmiyorum. Elimden a...