altı °gözükmeyen yıldızlar

30 4 55
                                    


°°°

Küçük adımlarımlarımla yavaş yavaş yürürken imkanı varmış gibi daha da yavaş yürümeye çalışıyordum. Hava kararmış, sabaha göre daha da soğuk olmuştu.

Hoseok hyung evine çağırmıştı ve oradan çıkıp hemen parka gitmiştim. Belki atkım için beni beklemiştir diye düşümüştüm ama onu görememiştim. Sadece her zaman ki çiziklerinden birinin daha üstünü çüzdiğini görebilmilmiştim. Günler geçtikçe, zaman ilerledikçe üstü çizilen çiziklerin her biri beni biraz daha germeye başlamıştı. Fakat bunun nedenini bilmiyordum, ciziklerin ne olduğunu bile bilmiyordum.

Adımlarımı yavaş yavaş hızlandırırken yüzümü yerden kaldırıp dün kaldırımın köşesinde ağladığım adamın evinin sokağına girdim.

Elinde atkımla beraber evine yürüyen bedeni görmemle bir anda bedenim heyecanla kaplanmıştı. Onu bugün göremem sanmıştım. Yine kalabalık onu benden saklar, kendini bana göstermez, bir kaç gün yine yakınına gidemem sanmıştım. Ama tam şuan karşımda bir eli siyah montunun cebinde, diğer elinde atkımla yürüyordu. Heyecanla hızlı hızlı nefes alırken soğuktan dolayı ağzımdan dumanlar çıkıyordu. Ellerimi cebime koyarak sokağın başından koşmaya başladım. Yavaş yavaş yaklaştığım beden adım seslerimi duymuş olacak ki bedenini bana çevirdi. Adımlarımı durdurup tam karşısına gectim. Yüzümde kocaman bir gülümseme içimde ise bir anda heyecan olurken tekrar anlamıştım.

O beni mutlu ediyordu.

Hızla bir elimi montumun cebinden çıkartıp karşımda bana şaşkın bir şekilde bakan adama el salladım.

"Taehyung merhaba."

Bir şey demeden hala bana bakarken konuşmayacağını sandım. Tam ben söze atılacakken kendisi konuşmaya başladı.

"Jungkook atkın... Sabah boynumda neden onunla uyandım?"

Ne diyeceğimi bilemeden ona bakarken elim dudağımda gözlerim ona bakmadan düşünüyordum. Ne diyebilirdim bilmiyordum.

"Taehyung şey..."

Konuşmama izin vermeden aramızdaki mesafeyi kapattı. Elindeki beyaz atkıyı kaldırıp yavaşça boynuma sararken fazlasıyla yakındık. Yine o güzel kokusu burnuma dolmaya başladı. Dünün aksine alkol kokusu değil, onun güzel kokusuydu.

Heyecandan utanmış gözlerimi yakınımdaki bedenden çevirmiş başka yere bakarken o da uzun atkıyı boynuma sarıp bir adım geriledi.

"Burnun kızarmış Jungkook, üşümüşsün." Gözlerim tekrar onun yüzünü bulurken soğuktan değil, utanmamdan dolayı yanaklarımın kızardığını hissediyordum.

Aramızdaki mesafeyi hızla kapattım. Üzerindeki kalın montun koluna hafifçe dokunup gözlerimi gözlerine çıkardım.

"Taehyung sen üşüdün diye verdim."

Gözlerimi bakışlarından çektim. Direkt bana bakması, gözlerime bakması biraz ağır geldiğiden çektim gözlerimi.

"Taehyung üzgündün sen, ağladın biraz. Birde hava çok soğuktu üşüme istedim."

Birkaç adım gerileyip uzaklaştı benden. Montunun ucunu tutan elimi kendime çekip yüzüne baktım. Sinirli gibiydi ama anlayamıyordum. Biraz farklı bakıyordu. Rüzgarın uğultusu duyulurken bir süre sessiz kaldı. Bende onu izledim, konuşmasını bekledim. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra başını eğip rüzgardan uçuşan saçlarını geriye attı..

hüznün otuzuncu günü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin