°°°
Kolumda dört gün önce özenle yaptığım bilekliklerim, içimde biriken bu kötü his...
"Kış mevsiminin gelmesiyle beraber soğuyan havalar ve hızlı yağan yağmur yağışları, esen rüzgar nedeniyle önümüzdeki yağacak kar yağışlarının fazla olması bekleniyor."
Dört gün oldu ve ben Taehyung'u hiç göremedim. Okuldan onu görebilmek için erken çıktım, bazen şirkete gitmeyip direkt parka gittim. Ama yok, her gün çizikleri yenilensede kendisini bir türlü göremedim.
Ben galiba özlemiştim.
Benimle pek konuşmasada yanında heyecanlanmam, sürekli gelen konuşma isteği ve uzun süredir hissedemediğim mutluluğu onunlayken hissetmem bir kaç günde bağlamıştı beni kendine.
Fakat dört gündür onu görememem beni eski halime hızla çekmişti. Yine aynı yüz ifadem, aynı huzursuzluk içimdeydi. Bir kaç gündür beni bırakıp mutlu olmama neden olan o hisler fazla mutlu olduğumu düşünerekten geri gelmişlerdi.
Kolumdaki iki bilekliğin birini ona yapmıştım. Biraz zor olsada uğraşıp yapabilmiş, güzel bir sonuç çıkarabilmiştim. O da sarı rengini severim dedi, sarı renkte bilekliğini hazır ettim ona. Bir görebilsem verecektim ama çıkmamıştı karşıma bir türlü.
Hoseok hyunga sormuştum tabii ki onu. 'Geliyor mu, hiç gördün mü?' diye. Fakat hem çok sorguluyordu hem de bir şey bilmediğini söylüyordu.
Karanlığın çöktüğü bu gece saatlerinde önümü aydınlatan tek ışık ay idi. Yıldızlar yoktu, büyük bir şehirde yıldız olmazdı. Bu saatlerde yine yalnızlığım içime fazla gelmiş kendimi dışarı atmıştım. Kalın montumu giyip, atkımı taktıktan sonra soğuk havaya aldırış etmeden çıktım. Zaten soğuk havaları severdim.
Adımlarımı özlediğim kişinin evine doğru yöneltirken aklımdan tabii ki de onun kapısına vurmak geçmiyordu, geçemezdi. Sadece uzaktan evine bakmak istemiştim o kadar.
Işıkları yanan bahçeli küçük evin önüne geldiğimde durdum. Havada soğuktan dolayı olan kar kokusunu içime çekerken azda olsa rahatlamıştım. Evine baktım, içeride yanan sarı ışığın camdan gözükmesini izledim. O buralardaydı, evindeydi, iş yerindeydi, parktaydı. Ama ben göremiyordum. Zamanlamalarımız uyuşmuyor, geçen saatler onu görmeme izin vermiyordu. Çalıştığı iş yerindeki kalabalık onu saklıyor, kendisini bana göstermiyordu. Parkta ise esen rüzgarın soğukluğuyla beraber sadece çizikleri karşılıyordu beni.
Ellerim cebimde ısınırken gözlerimi evinden çektim. Onun güzel, küçük evinin karşı tarafındaki kaldırımda yavaş adımlarımı atmaya başladım. Burnum atkımın içinde ısınmaya çalışıyordu. Adımlarımı yavaşken önünden geçtiğim evin ışıklarının kapanmasıyla tamamen durdu. Şimdi evinin karşısındaki kaldırımda bedenimi dikmiş yorgun gözlerimle duruyordum, bekliyordum.
Kulağımda açık olan radyoyu kapatıp, kulaklığımı cebime koydum. Hissettim, heyecanlanmıştım. Evinin kapısı yavaşça açılırken bakışlarımı keskinleştirdim. Karanlıkta görmek istedim.
Heyecanım, enerjim, yüzümdeki gülümseme tek bir bedeni görmemle geri gelsede içimdeki kötü his yerini kuruyor, orada durmaya devam ediyordu. Evinin bahçesini geçip demir kapıyı yavaşlıkla açtıktan sonra arkasını dönüp kapıyı kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hüznün otuzuncu günü
أدب الهواة° Sana beslediğim güzel duygular tarafından terk edildiğim bu an, içimdeki çaresizlik ve hüzün. Mutlu olmak isterken kalbimde hissettiğim kırıklık, üzerime yağan kar ve ben. Birde duvardaki senin hüzünlü çiziklerin. "Acısını hissetmiyorum. Elimden a...