Dokunma

11.7K 833 536
                                    

...

Okuldaydım.

Ve her tarafım çöp pislikleriyle kaplıydı. Yaptığım tek şey kendi hayatıma bakıp kimseyle muhatap olmamaya çalışmak iken; okuldaki tek erkek omega olmam yüzünden, ve türümün nadirliğinden dolayı gittiğim her alanda zorbalığa maruz kalıyordum. Oysa ben her şeye rağmen kötülüklerini, kinlerini umursamadan onlara iyi yaklaşmaya çalışırdım.

Dolan gözlerimi kırpıştırarak bana gülen topluluğa baktım. Namjoon hyung bugün şehir dışına çıktığı için bana yardımcı olan tek kişiyi de kaybetmiştim.

Alfalardan ve hatta Betalardan bile korkardım. Aklınıza gelebilecek bir çok iğrençliğe maruz kalırdım; tacize, zorbalığa ve daha fazlasına...

Ailem maddi açıdan yardım etse dahi manevi açıdan beni yok sayıyorlardı. Benden istedikleri de buydu, ben de kabul ettim. Zaten hiç bir zaman beni sevmeyecek bir aileye sahip olmaktansa, en azından ihtiyacım olan parayı alarak kendi ihtiyaçlarımı kendim karşılamak daha iyi bir seçenekti.

Beni köşeye sıkıştıran Minjun ve arkasındaki ekibine bir bakış attım. Ardından nöbetçi öğretmenin sesi duyuldu boş salonda. "Herkes sınıflarına! Ders başladı!"

Evet, okul öğretmenlerim dahi beni yok sayıyordu.

Yavaş yavaş dağılmaya başlayan kalabalıkla oturduğum köşede etrafıma sardığım kolları çözerek boğazıma yapışan hıçkırıklarımı birer birer saldım. Herkes gitmişti şimdi, ses yoktu.

Okula gitmek zorundaydım, mecburdum. Aileme daha fazla yük olamazdım, olmamalıydım. Bu yüzden kasabamızın tek okuluna yazıldım ve bana yaptıklarına katlanmak zorunda kaldım.

Hıçkırıklarımı ve gözyaşlarımı sessiz salona salarak kendimi spor salonunun giyinme odasına atarak beden eğitimi için giydiğim kıyafetleri ağlayarak çıkarıp, yerine okul kıyafetlerimi üzerime geçirdim.

Burkulan sol ayak bileğime baktım, korkudan şu ana kadar acısını pek anlayamasam da şu andan itibaren acısı kat be kat yükselmeye başladı. Ciğerlerime derin bir nefes çekerek avuç içlerimi ağzıma kapatıp başka bir hıçkırığın kaçmasını önledim. Gözlerimden yaşlar süzülürken titrek bir iç çekiş çıktı dudaklarımdan. Yaşlı gözlerimi kırpıştırarak yumruk yaptığım ellerimle gözlerimi ovuşturdum. 

Yalpalayarak yürürken, duvara çarpan metal kapının seni duydum. Gözlerim büyürken odaya giren MinJun ile sendeyerek geriledim.

"Ow bizim minik omegamızda buradaymış meğer, ee ne yapıyorsun? Çok ağladın mı bari. Tıch erkek adam ağlamaz oğlum. "

Alaycıl bir tavırla bana yaklaşırken feromonlarını üstüme salmaktan hiç çekinmemişti. Bana doğru attığı her adımda geriledim ve en sonunda sırtım duvarla buluştuğunda irkilerek hıçkırdım. "Y-yaklaşma, y-yalvarırım, yalvarırım y-yaklaşma b-bana."

Görüş açım iyice buğulanırken bana iyice sokulup burnunu boynuma dayayarak bastırıcılarla bastırdığım feromonlarımı az da olsa içine çekmeye çalıştı. Baskın alfyadı, ona hiç kimse karşı gelemezdi.

"Az da olsa feromonun var ve bu bile insanı deli ediyor. Sana dediğimi yaparak altıma girseydin bu halde olmazdın."

Sözleriyle deli gibi ağlamaya başlamıştım. Hıçkırıklarım artık boğazımı zorluyor, kurdum üzerime yaydığı feromonları yüzünden hüzün ve acıyla pençelerini göğsüme geçirip duruyordu. Burnumdan alık alık akan bir sıvı hissettiğimde yutkundum ve dönen başım yüzünden bir elimle duvara kurtarıcım oymuş gibi tutunmaya başladım.

"Y-yalvarırım...y-yaklaşma...D-dokunma bana."

"Çok güzelsin" diye fısıldadı dudakları kulak mememde oyalanırken.

"Çok güzelsin."

"Ellerim bedeninde gezse güzel olmaz mıydı?"

"Seni sürtük, nereye kaçıyorsun?!"

Kendimden iğrendim. Dizlerim iyice titrerken kurdunun bilincini kaybetmesiyle duvara sürünerek yere yığıldım. Ardından bir kapı sesi daha ve içeriye giren müdür.

Gözlerimi yumdum ve burnumdan akan kanların üzerinde bilinçsiz bir şekilde yatmaya başladım.

...

Başımda şiddetli bir ağrı hissediyordum ve aynı zamanda gidip gelen bilincimin varlığını. Sessiz bir yerdeyim, ve sanırım sert bir zeminde yatıyordum. Elimde vıcık vıcık olan kanın dokusunu hissediyorum. Aklıma gelenlerle irkilerek uyandım. Hâlâ giyinme odasındaydım ve yerde yatıyordum. Anlaşılan kimse beni revire götürmek için bile uğraşmamıştı.

Başımı ovuşturarak ayağa kalktım ve elbise dolabımın kenarına bıraktığım çantamı alarak doğruldum. Büyük ihtimal okul çıkışı olmuş ve herkes çıkmıştı. Bu yüzden burkulan bileğimin acısıyla sendeleye sendeleye yürümeye devam ettim. Okulun bahçesine çıkmamla birlikte henüz evlerine dağılmayan kalabalığı gördüğümde kaşlarımı çattım ve beni fark etmemeleri için kalabalığın zıttında kalan arka kapıya doğru yöneldim fakat tam da o sırada kulağıma çalınan bir konuşma duydum.

"Tanrı'm, inanamıyorum okulumuza bu yüzyılın Deltaları gelmiş. Hemde bir değil, iki tane."

Şimdi ne yapacaktım? Alfalar, betalar hatta omegalar bitti şimdi de Deltalar tarafından da mı zorbalık görecektim? Başımı iki yana salladım ve kendimi iyi düşünmeye zorladım.

İyi düşün, iyi olsun.

...

M.J'

Düzenlendi | 28 kasım, salı.

11.04.23

Two Delta's & TaeggukVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin