hiç olmaması gereken bir saatte, bulunmaktan şimdiden nefret ettiğim, büyük ihtimalle sonrasında pişman olacağım bir yerdeydim.
burası benim günde en az üç kere geldiğim, kampüsün etrafındaki sayılı kafelerden biriydi. peki neden mi olumsuz duygular içindeydim? çünkü buraya her zaman olduğu gibi ders çalışmak, ders arasında mola vermek ya da kafamı dinlemek için gelmemiştim.
kim taehyung'u takip etmiştim.
tam üç saat süren dersimin ardından kampüsten ayrılırken niyetim kesinlikle bu değildi. hatta tam tersi hiçbir yere uğramadan eve gitmeyi kafama koyduğum için neredeyse koşar adımlarla durağa gidip gelecek otobüs için sıranın başına geçmiştim.
ta ki günlerdir kampüsün yakınından bile geçmeyen taehyung'u hemen karşı kaldırımda görene kadar.
kim taehyung hiçbir şey yapmadan da dikkat çekici biriydi ve öylece, büyük adımlarla yürürken bile bütün bakışları üzerine çekiyordu. özel bir şeyi yoktu üstelik. basit geniş paçalı siyah bir kumaş pantolon, giydiği kolsuz tişörtün üstüne ise aynı renkte bur deri ceket atmıştı. saçları her zamanki gibi kıvır kıvır alnına dökülüp gözlerini kapatıyordu.
ben yine de ona kapılıp gidiyordum işte.
hatta öyle kapılmıştım ki neredeyse birlikte yürüdüğü adamı fark etmeyecektim.
işte tam o anda, yanında daha önce bir kere bile görmediğim adamla birlikte yürüyen taehyung'u gördüğüm an sıranın başında olmamı ya da eve gidip yatma hayalleri kurduğumu umursamadan peşine takıldım. etraf çok kalabalıktı bu yüzden beni fark etmeyeceğinden çok emin bir şekilde aramızda yaklaşık olarak iki metre kalıncaya kadar yaklaştım ikiliye. amacım yanımızdan süratle geçen arabalara rağmen bir şeyler duymaktı, tabii ki duyamadım.
zaten çok bir şey konuştukları da yoktu. elleri ceplerinde, suratlarında sert bir ifadeyle yokuşu iniyorlardı. açıkçası nereye gittiklerini bilmediğimden beni neyin karşılayacağını da hesap edememiş ve pişmanlık duymaya başlamıştım. taehyung'ta şüpheli bir şeyler vardı ve eğer gittikleri yer asla bulunmak istemeyeceğim bir yerse ne yapacaktım? cebimde beni eve götürmeye yetecek bir taksi parası bile yokken neden peşlerine takılmıştım ki?
bu yolun nereye çıktığını bildiğimden kısa bir süre içinden kendime bir plan yaptım. tahminlerime göre taehyung ve yanındakinin yapabileceği dört şey vardı. ilki, hemen ilerideki üst geçidi kullanıp karşıya geçmek, sonrasında ise gelecek olan otobüslerden birine atlayıp merkeze inmekti. ancak bu seçeneği hemen eledim çünkü eğer planda bir otobüs yolculuğu varsa az önce benim durduğum duraktan, yani ilk duraktan otobüse binmek daha mantıklıydı. ikinci seçenek ise yol sonundaki apartlardan birine girmekti. eğer böyle olura boşu boşuna onları takip etmiş olup, saatte bir gelen otobüsü kaçırırdım. üçüncü seçenek o apartların altında yer alan kafelerden birine girmek, ki bu en çok işime gelen olurdu ve son ve dördüncü seçenek olarak da onların peşlerinde olduğumu fark etmelerinin ardından ıssız bir yere yürüyüp beni cezalandırmak amacıyla dövmeleriydi.
neyse ki yaklaşık olarak on dakikalık bir yürüyüşün sonunda bütün bu endişelerim taehyung ve yanındaki diğer uzunun yol üstündeki kafelerden birine girmesiyle son buldu. evet evet, haftada en az üç kere geldiğim o kafe.
taehyung içecek bir şeyler almayı diğer adama bırakırken kendini kafenin balkonuna çıkmayı tercih etmişti. o an eğer balkona çıkarsam çok dikkat çekeceğimi düşünüp oturduğu yeri çok iyi gören ancak onun içeriye bakmasıyla tersinde kalacağim bir yere gizlendim. ne olur ne olmaz diye de kitaplarımı önüme koymuş, en ufak bir fark edilme durumunda sanki sabahtan beri buradaymış gibi davranacaktım.